İLLET

Millî Muharip Uçağımız KAAN'ın Gök Vatan'la buluşmasına milletçe sevindik. Biz nesillerin çocukluk ve ilk gençliğimizde olgun yaştakilerin sıkça dile getirdikleri "toplu iğne bile yapamıyoruz!" şikâyetleri, çok uzun seneler yakamızı bırakmadı. O hüsran duygusunu bugün anlamak da anlatmak da çok mümkün değildir. Bu hâlin uzun geçmişten gelen sebepleri vardı. Sanayi inkılabını yakalayamamış, ardından da peş peşe askerî kayıplar ve ilâveten sıkça sarsıcı iç kargaşalar yaşamıştık.

Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ, Nuri Killigil, Şakir Zümre gibi birkaç fedakâr insan, bir dâvâ adamının delicesine sevdasıyla havacılık ve silah sanayiinde adım atmaya çalışmış fakat teşebbüslerinde onların ya yolları kesilmiş veya ihanet ve suikastlarla hayatlarından olmuşlardı. O kadar ki Devrim Otomobili bile ismine ve dönemine rağmen o ihanetten uzak kalamadı. Dahası yıllar yılı alay konusu yapıldı. Alaya alınan sadece bir ihanetle hebâ edilen Devrim Otomobili olmadı. Ağır sanayi ve tank ve top sözlerini her vesileyle dile getiren ve hedef olarak da "100 Bin Tank-100 Bin Top" diyen Necmeddin Erbakan da en müptezelinden istihza mevzuu yapılmıştı.

Hâlbuki o günler, askerimize piyade tüfeğini bile yapamadığımız günlerdi.

Bunlar, bugün artık bütün hazin tafsilatıyla dünde kaldı. Dünden ders alacak fakat ilerilere bakacağız. Allaha şükürler olsun ki son çeyrek asrımızda tüfek, tank, top, gemi, otomobil, İHA, SİHA, helikopter vs. vs... ve nihâyet yerli savaş uçağımızı yapar olduk. Bundan böyle vatan, 780 bin km2'lik kara topraklarımızdan ibaret değil, Mavi Vatan ve Gök Vatan'la birlikte vatan, şimdi 3 milyon km2 gibi bir çapa ermiş bulunuyor. Saha büyüdükçe sorumluluk da tehlike de düşman da artmakta. Karada, havada, denizde vatanı müdafaa edecek silahlarla donanmamız gerekiyordu. O gerek, ifâ edilmekte. Bugün hem de hızına yetişilemeyen bir sür'atle ilgili resmî ve şahsî şirketlerimiz, üretim üstüne üretim, hamle üstüne hamle yapmaktalar. Dünya ile yarış var! Hay maşallah dememek mümkün değil. Şükür secdesi yapmak layıktır.

Bizdeki bu hamleler sadece milletimizi değil, Türkistan'la İslâm ümmetini de sevindirmektedir. Hiç şüphe yok ki bu kalkınma bir devin doğrulmasıdır. Hatırlayan kaç kişidir Sultan Abdülaziz Han ve Sultan Abdülhamid Han iktidar dönemlerinde İngiltere; sipariş edip, parasını da ödediğimiz harp gemilerimizi bütün diplomatik zorlamalarımıza rağmen bize teslim etmedi. 10 yıldan bu yana da Amerika, parasını verdiğimiz, imâlat ortağı da olduğumuz F-16 jetlerimizi vermiyor. Şu aralar İsveç'in NATO üyeliğine muvafakat etmemiz hatırına Washington makule dönmüş gözükse de yine de belli olmaz. Bu buyurgan tavır, herhâlde yapanın yanına kâr kalmayacaktır. Yaşı elverişli olanlar kayda alabilirler. En geç 25 yıl içinde roller değişecek, bu defa biz, ABD, İngiltere Fransa vs. gibi kendilerini dünyanın hâkimi sanan devletlere KAAN gibi uçak ve savunma sanayii silah, araç ve gereçleri satmakta ağırdan alacağız.

Toplu iğne imâl edememekten millî muharip tayyare yapma safhasına gelmemize sevinirken içimizdeki bâzı aklıevvellerse bu yüksek muvaffakiyetlere kulp takmaya çalışmaktalar. Bu davranış, müzmîn bir illet, şifâ kabul etmez hastalıktır. Bu hastalık, Yeniçeri Ocağı'nın bozulma günlerinden beri devam etmektedir. O dönemde Yeniçeri, kavrayamadığı veya menfaat devşiremediği durumlar olunca "istemezük!!!" diye kazan kaldırır, silahını düşmana karşı değil, içeride kullanarak elini kana bulardı. Şu akla ziyan vak'aya bakmalı! Abdülhamid Han gibi son derecede dindar bir Hakan Halife döneminde medrese yani üniversite talebesinin "şeriat isterük!" diye nümayiş yapıp Fatih Camiî avlusunda sıktığı kurşunlardan bazılarının izleri bugün de bu câmiîn duvarlarındadır. Hâlbuki o gün, şeriat da denen İslam Hukuku messeleri yürürlükteydi.

Medrese talebesinin, Divanyolu, Ordu Caddesi, Sultanahmet Meydanı, Beyazıt Meydanı, Fatih Camiî avlusunda "şeriat isterük!" diye kanmış kafalarla nümayiş yapmalarından bir asır evvel Yeniçeri askeri, buralarda askerî sahada çağı yakalamaya dönük hamlelere karşı fitnelere âlet olmuş olarak ülü'l emre isyân ederek "istemezük!" diye çılgınlıklar yapıyordu.