HAKARETLERİN ZAMANLAMASI!

"Sanatçı" diye şöhret olmuş Sezen Aksu, Hazreti Âdem ile zevcesi Havva validemize, şarkısının hem güfte ve hem de icrasında "cahil" diyerek âlenen hakaret etti. Herkes bilir ki Âdem aleyhisselâm, ilk insan ve ilk Resuldür. 6 Ulü'l azm; en yüksek Peygamberin birincisidir. Bu, değiştirilmesi mümkün olmayan bir hakikattir. Diğer mutlak hakikate gelince: Peygamberlere îmân, amentü'nün " ve rusulühü" cümlesinden olarak îmânın 6 şartından biridir. Bir Resul veya Nebî yâni Peygamberle alay etmek, ona hakaret etmek, sövmek, aşağılamaya tevessül etmeyi, Kur'ân-ı kerîm, Hadîs-i şerîfler ve topyekûn edille-i şer'iyye yâni İslâm Hukuku küfr sayar. "Küfr" söz olarak sarf edilmesi veya icraat olarak yapılması şahsın -var ise- îmândan çıkmasına sebep olan suçtur. Bu suçu işleyen dînî ıstılahla söylemek gerekirse mürted olur. İslâm ceza hukukunda müeyyidesi vardır. Suçlar şahsîdir. İşleyeni ilzam eder, bağlar. Bu kaide, hemen bütün hukuk sistemlerinde mevcuttur. Ancak işlenmiş böyle bir suça öncesi, sonrası veya icra edilirken söz ve yazı gibi maddeten, mânen destek veren, yardım eden, teşvik eden, üç beş oy almak için suçu ifade hürriyeti olarak kabul eden, sözlerin çarpıtıldığı yalanını dile getirenler de bu suça dâhil olmuş olur. Böylesi bir suçun fail ve şerikleri, İslâmiyet'le köprüleri atmış olurlar. Ulu bir Peygamberle onun mümtaz zevcesine -hâşâ- "cahil' demek, şarkıda onlardan "cahil" diye bahsetmek, bu münasebetsizliği san'at, mevzubahis suçu işleyeni de sanatçı görmek, soylu san'atla, asîl san'atkâra hakarettir. Böylesi iğrenç bir hakaretin sonrasında Allahü teâlâya sövme, devamında da Şanlı Peygamberimizi yerme vardır. Ne dendiği ortadadır. Bazı politikacılarla çeyrek aydınların, tevil gayretleri abesle iştigaldir. Zırva, tevil götürmez! Hiçbir aklı başında insan, bir Peygambere sataşmaz. Bu seviyesizliği zaman zaman artist yani ressam veya sanatçı unvanlı bazı Avrupalı yobazlar, Peygamberler Peygamberine karşı ika etmekteler. Âdem Peygamberin ilk insan ve ilk peygamber olduğunu bütün semâvî dinler kabul etmektedir. Bu itibarla suç, bütün insanlığa karşı işlenmiş ve insanlığın ceddine hakaret edilmiştir. Cezası yalnızca şeriatta değil, Türk Ceza Kanunu'nda da vardır. Dînî değerlere hakaret, TCK 216, Anayasa 24 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile yasaklamıştır. Bu hakaretle şu yahut bu miktarda kamu barışına ziyan verilmiştir. Hangi memlekette olursa olsun; Unvanı Başkan, İmparator, Kral, İmam, Şah, Sultan, Padişah, Cumhurbaşkanı her ne olursa olsun; o memleketin Devlet Başkanına hakaret, aynı zamanda ve doğrudan o memleketin halkına da hakarettir. Gazeteci Sedef Kabaş, iştirak ettiği bir TV programında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret etmiştir. Sn. Erdoğan'ı dakikalarca kötülendikten sonra bu defa sözüne kuvvet kazandırmak için güya kaba bir deyimden istifadeyle onu paylaşmakta. Böyle bir müdafaaya inanacak safdile sadece gülünür. Mızrak çuvala sığmaz. Sözün sarhoşluğuna kapılarak bir şeyler sarf ettikten sonra zoru görünce o sözü ortada sahipsiz bırakmak acınası bir hâldir. Denilen şeksiz ve şüphesiz Cumhurbaşkanının şerefine hakarettir. Yapılan mekân benzetmesiyle makam da hakarete uğramıştır. Cumhurbaşkanını işbaşına getiren millet de aynı şekilde hakarete maruz kalmıştır. Aydın, evvela haddini bilendir. "Bir kimsenin kendi kendisine verdiği zararı, cümle âlem bir araya gelse yapamaz!" sözü meşhurdur. Edebiyatta da yerini almıştır. "Adlî" mahlasını kullanan II. Bâyezıd Hân divanında bunu şöylece şiirleştirmiştir "Kendi kendine ettiğin âdem, Bir yere gelse edemez âlem." Sevgili Peygamberimiz -aleyhiselâm- şöyle buyurmaktalar: -Mü'min, aynadır; ona bakan kendini görür!.. Bu iki suçu ve sahiplerini, kendi hasis menfaatleri için düşünce özgürlüğü vs. diyerek savunanlar, aslında bu kimselere kötülük yapmaktalar. Hâlbuki tövbe vardır, özür vardır, pişmanlık vardır. Bunlar hatırlatılacağına "az bile