Filistin, Osmanlı Devleti'nin tasfiye dönemine denk olarak 1917'de İngiltere tarafından gasp ve işgal edilerek Yahudilere devredildi. 1948'de bu topraklar üzerinde İsrail adında bir devlet kuruldu. Kurulduğunda Filistin'in onda biri gibi bir arazi üzerindeydi. Haçlı emperyalist dünyanın her türlü desteği ile her 5 ve 10 yılda bir çıkarttığı ihtilaflarla çatışmalara yol açtı ve böylece Filistin, Lübnan, Suriye, Ürdün ve Mısır aleyhine olarak sürekli şekilde toprak kazandı. 20. Asrın sonuna, 21. Asrın başına gelindiğinde İsrail, Filistin topraklarının onda 9'unun, Filistin Devleti ise onda 1'inin sahibiydi. Her şey tersine dönmüştü. Binlerce yıldır burada yaşayan o tertemiz Filistin Arapları, vatanlarından kazınıp sürülüyordu. İşgalci Siyonist İsrail, güttüğü şeytâni taktiklerle Filistin vatanını Batı Şeria ve Gazze diye ikiye ayırdı. Batı Şeria'daki Filistin idaresinde Filistin dâvâsına yarayacak hiçbir şey yapılamıyordu. Bunun üzerine Gazze halkı başının çaresine baktı. Hamas adlı partiyi serbest seçimle işbaşına getirdi. Kökü Osmanlı günlerine dayanan İzzeddin el-Kassam adlı silahlı mücadele unsuru, Gazze'nin koruyucusu oldu… 7 Ekim 2023 Gecesi, Filistin Kuvayı Millîyesi İzzeddin el-Kassam Tugayları, İsrail tarafında bir boşluk yakalayınca düşmana taarruz etti. O akşam TV 24'te idik ve gündemde ne varsa onu konuşuyorduk. Birden Kassam'ın, Tel Aviv'e hücum ederek İsrail'e ziyan verdirdiği haberi gelince mevzu tamamen değişti:
Kısaca, Filistin ve İsrail'in tarihinden, İsrail'in Arz-ı Mev'ud/Vadedilmiş Topraklar peşinde olmasından, Nil'den Fırat'a uzanan coğrafyayı kendi mülkü saydığından, bunu gerçekleştirmek için her yolu mubah telakki ettiğinden söz ettik. Gazze'nin Gaziantep'ten farkı olmadığını, Gazze düşerse Ankara'nın düşeceğini, Gazze'nin Ankara'nın tabiî hududu olduğunu söyledik. Osmanlı'da Belgrad'ın İstanbul'un tabiî hududu olduğunu ve Belgrad düştükten 50 yıl sonra İstanbul'un İngiltere ve müttefikleri tarafından işgal edildiğini hatırlattık. Kassam Tugaylarının haklı olduğunu, meşru müdafaa yaptığını, bu taarruzla MOSSAD'ın üstünü çizdiğini İsrail'i esaslı şekilde sarstığını ifade ettik. Bu sözlerimizi, o günden bugüne her ortamda defalarca ve defalarca yazdık, konuştuk ve devam ediyoruz.İsrail'in aldığı bu beklenmedik darbe üzerine hemen bütün Batılı liderler, İsrail'e giderek destek vaadinde bulundular. O tarihten sonra Amerika ve Avrupa'dan İsrail'e silah ve her türlü yardım yağdırıldı...Siyonist İsrail, gördüğü destekle zalimliğini katbekat arttırdı. Sivil, kadın, çocuk, yaşlı, ev, hastane, mektep demeden Gazze'de nefes alıp-veren her canlıyı hedef saydı ve tarihte görülmemiş çapta korkunç bir soykırım yaptı ve yapıyor.İsrail'in bu vahşi soykırımı, 7 Ekim 2025'te iki seneyi arkada bırakıp üçüncü seneye girecek. Bu zaman zarfında Filistin'e, Gazze'ye, bölgeye en inanılır, en samimi, en tavizsiz desteği Ankara verdi, Hükûmetimiz verdi, Cumhur İttifakı verdi, Hakan Fidan, Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, elinde kalem, dilinde kelâm olan fikir insanlarıyla Türk Milleti verdi…Mahmud Abbas, konuşmasında Filistin tarihinden, İsrail'in işgalci olduğundan, Filistin topraklarını nasıl milim milim gasbettiğinden söz etmedi. Siyonistlerin 1917'den beri yaptığı mezalimi hatırlatmadı. Siyonist İsrail'in Gazze Celladı Netanyahu eliyle 7 Ekim 2025'ten bu tarafa iki yıldır yaptığı soykırım ve katliamdan, açlığı silah gibi kullanmasından yüz binlerle ifade edilen şehid ve gazilerden bahis açmadı. Aksine üstü örtülü bir şekilde Kassam Tugaylarını ötekileştirerek ellerindeki silahları kendilerine, merkezî Hükûmete teslim etmelerini istedi. İki devletli çözüm nakaratıyla düşmanın olmayan merhametine hitap etti. O kadar nâzenin bir dil kullandı ki Yahudilerin yeni yıl kutlamalarını bile ihmal etmedi. Neredeyse "aziz kardeşim Netanyahu!" diyecekti. Sanki öyle olan varmış gibi antisemitist olmadıklarını da söyledi. Cezayir'e, Mısır'a, İran'a, İngiltere'ye… BM toplantısı için New York'a gelmesine vize vermeyen Donald Trump'a, "Benim Filistin diye bir dâvam yok!'' diyen Suudî Arabistan'a teşekkür etti.