DEVLET BAŞKANINAHAKARET!

Dünyanın hangi kıt'asında ve neresinde olursa olsun bir ülkede bir isim, seçmenin serbest iradesiyle ve hele yüzde 52 gibi yüksek bir teveccühle Cumhurbaşkanı seçilmişse o insan, hatta isterse azınlıklardan olsa bile bütün vatandaşların Cumhurbaşkanıdır.

Seçim hukukî sürecini tamamlayarak mazbatasını alıp makamına oturan bu seçilmiş devlet reisi, o ândan itibaren o devletin her vatandaşına eşit muamelede bulunmakla mükellef olduğu gibi siyâsî bir kimliği olsun veya olmasın o memlekette yaşayan her insan da ülkenin Cumhurbaşkanına saygılı davranmak zorundadır. Çünkü temsil keyfiyeti mevzu bahistir. Bu dikkatli ve sorumlu davranış beşer ve devlet terbiyesi gereğidir. Yabancı devlet adamlarından bile söz edilirken, hatta tenkîd edilirken dengeli bir üslûb ve ölçülü bir ifâde kullanılır.

Politikacı kürsüde ve kürsü dışında, kezâ kanaat önderi sütununda, konferans ve ekran istişaresinde aynı mes'uliyyet ve hassasiyetle davranmak zorundadır. Dengesiz konuşma hiç kimsenin hakkı olmadığı gibi toplumun gözü önündeki kimselerin hakkı hiç değildir.
Bu görüşlerimiz, Devlet Başkanı Başbakan ve Bakanlar hakkında asla konuşulmaz, onlar zinhâr eleştirilmez gibi yorumlanmamalı. Hele bizde olduğu gibi Başbakanlık yok ve Cumhurbaşkanı, doğrudan doğruya Hükûmetin başı ise elbette icraatlardan birinci derecede mes'uldür. Hesabını millete ve tarihe verme durumundadır. Her hafta "Millete Sesleniş" konuşmaları da bundan dolayı yapılmaktadır. Bir günde, bir ayda çok sayıda icraat olup da hata edilmemesi, eksik ve yanlış olmaması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu gibi hallerde tamamlayıcı görüşler, seviyeli tenkîdler eksiklerin telâfisine yanlışların düzeltilmesine vesile olur.

Edeb, usul, erkân ve medenilik böyle hareket etmeyi mecbur kılarken üstelik de ana muhalefet partisinden yani iktidara en yakın mesafedeki partiden bir milletvekili; memleketin yüzde 52 oyla işbaşına gelmiş Cumhurbaşkanına berbat bir batakhane ağzıyla saldırırsa bu hakaret, yalnızca o makam sahibiyle o makama değil aynı zamanda 85 milyonadır, vatandaşların cümlesinedir.

Kimliği belli bu politikacının ettiği batakhane bıçkınlarına mahsus haddini bilmezliğin, Gazze'de soykırım yapan İsrail'in dışişleri bakanının ikide bir sosyal medyadan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip Erdoğan'a hakarete tevessül ettiği müptezel lakırdılardan farkı yoktur. Hâl bu olunca o siyonist sözde bakanla bu güya vekilin nasıl bir alışveriş içinde olduklarını düşünmemek mümkün olmuyor.
Ana muhalefet partisi, büyük hukuk âbidesi Mecelle-i Ahkâm- ı Adliye'nin vaz ettiği; koyduğu düstur gereği "sû-i misâl, emsâl olamaz!" mutlak gerçeği gereği yanlış örneğin mazeret sayılamayacağını hatırlamadan iktidardan bâzı siyâsetçilerin yaptıkları taşkınlıkları kendine savunma sebebi sayarak yüz karası bir mensubunu korumamalıdır. Aksine her nasılsa Meclis'e seçilmiş bu arkadaşlarının vekilliğinin düşmesi konusunda öncülüğü kendileri yapmalıdır. Bunun yerine küçük hesaplar peşinde koşularda çok büyük yanlışlık olur. Ülkenin Cumhurbaşkanına, edebi ayaklar altına alan sözlerle hakarete yeltenen bir kişinin oradaki varlığı, şüphe yo ki TBMM'ye hürmetsizliktir. Meclis'imize yakışmayan böyle birinin vekilliği tez elden düşürülmeli, savcı, iddianameyi hazırlamalıdır. Meclis'imiz, zıvanadan çıkmışların mekânı olmadığı gibi kimse de vazgeçilmez değildir. "Mezarlıklar, kendini vazgeçilmez sananlarla dolu!" sözü meşhurdur.