Yine öyle sıcak bir gündü...
İç dünyalarımız, tabiatın ihtişamıyla bir olmuş, bizi tefekküre, tövbe ve istiğfara davet ediyordu.
Bizlere sesli sohbet yasaktı sanki Zaten konuştuğumuz an bu uhrevi hava hepten bozulacak, dünya işlerine karışacak gibime geliyordu.Bu gece iç dünyalarımız, tabiatın ihtişamıyla bir olmuş, bizi tefekküre, tövbe ve istiğfara davet ediyordu. Suskunluğumuzun sessiz gürültüsü yetiyordu bizeBüyüklerimiz dememişler miydi "Suskunluğumuzdan anlamayan konuşmamızdan ne anlayacaktı ki"Nice masumlar var, açtır geceler!Duyulmaz sesleri biter heceler.El pençe secdeye, durur niceler.Aczini bilendiBehlül-i Dânâ.Kula şükür gerek der her anına,Huzurda baş eğer Yaratan'ına.Sığınır Allah'a O cananına...Hak yolun yolcusuBehlül-i Dânâ.Onlar ki semaya yükselen erler.Aşkullahla Allah adıyla derler.Haramdan sakınır, helâlden yerler.Hak yolunda kulduBehlül-i Dânâ.AH! DİKENLİ DİLİM AH!Kızgın yaz, Bağdat'ın her tarafında kendini göstermek ve tam yerleşebilmek için bütün rüzgârları lodosu, poyrazı, yıldızı, gün doğusunu, karayelini hepten kovmuştu. Öteki yakada ilkbahar, daha pılısını pırtısını toplamamış, bir kenara çekilip oldukça mahzun bir göçmen gibi çömelmiş. Gitmekle gitmemek arasında sallanır bir hâlde, elinde bir demet pörsümüş çiçek, dağarcığında üç beş akçe kıymetinde meyve, bekleyen bu güzel yüzlü muhaciri ben dahil herkes çok seviyorduk amma ve lakin ayrılmak da mukadderdi.Yaz sıcaklarından bir nebze de olsa ferahlamak için hep Dicle kıyısına inerdim. Hayvanlarına su içirenleri, balık tutanları, tarla, bağ ve bahçelerine su götürenleri ibretle seyreder, ders almaya çalışırdım aklımca.