"Ne hikmetse bugün hava sisli, oldukça da sıcak..."

Hükümdarından çobanına, ihtiyarından tıfılına herkesin bana soracağı bir meselesi olurdu mutlaka. Bende de cevap çoktu...

Veli kullar nimettir, HOCA onlarla otur!

Sevip oturan köle, kalkınca sultan olur.

Eden kendine eder, ne yapsa onu bulur!

Derde deva olsa da, aklı olan dağlamaz!

Haramda şifa olmaz, kendi düşen ağlamaz!

ÂDÂLET YERİNİ BULMUŞ

Bilmem kaç defa aklımdan geçirdim "Sultana çıkıp bir iş isteyeceğim" diye. Vermezse ısrar edeceğim, bu hususta elimden geleni yapacağım inşaallah. İçimdeki bir ses "imkânsız!" dese de ısrarlıydım kararımda. Değişik mizaca sahip olmamdan dolayı mı ne bir kenara çekilmem çok tuhaf karşılanırdı yaşadığım memlekette. Hükümdarından çobanına, ihtiyarından tıfılına herkesin bana soracağı bir meselesi olurdu mutlaka. Bende de cevap çoktu. Kimini güldürür, kimini derinden sarsar, bazılarını, düşündürüp nefsini hesaba çektirerek şu veya bu şekilde sorulan suâlleri cevaplar, yanımdan ayrılırlarken de müşkülatları çözülmüş olurdu her daim.

Her zaman olduğu gibi erkenden kalkmıştım. Karanlıkta ne bulduysam giyindim. Aksilik bu ya yeni çarıklarla eski çoraplar denk gelmişti. "Niçin acaba bu çarıklarla, bu yamalı çorapları giydim Hem ne kadar da zıtlar! İnşaallah Padişah efendimiz çağırmaz!" diye düşünerek evden çıktım.

Ne hikmetse bugün hava sisli, oldukça da sıcak. Sıcak olacağını az çok tahmin etsem de gömlek üzerine Padişah'ımın hediyesi hâki cübbem olmadan yapamıyordum. Aslında bu şekilde giyinmem fena da sayılmazdı ama ben dervişleri, ebdalları temsil ettiğimden hep numune olayım derdindeydim. Giyindiklerimin her birini bir dost hediye ettiğinden olsa gerek öyle de zıtlıkları üzerimde toplamıştım. Onları bir arada tutmak bana düşüyordu tabii ki... Unuttum söylemeyi, bir sedir ağacından yapılmış eski âsâm ve basit eşyalarımı yanımda taşımama yardımcı olan, keçi derisinden bir de dağarcığım var.