Tavrımı bozmuyor, hislerimi belli etmemeye çalışıyordum...
İstemeden verilen ismim, bütün şuuraltımın dışa vurmuş şekliydi aslında: Kim ne niyetle söylese de MECZUP demek bana yakışmıştı!..
Sohbetin ışığıyla yanan insan yanını, çaresizliğin ve iktidar mesuliyetinin içinde tutuşan gölgelerin büyüttüğü; hükümdar da olsa etten, kemikten bir insanın acı çektiği suretini yakından görüyor, ben de belli etmeden acı çekiyordum.Biraz sessiz tefekkür edip bana baktı, sonra da konuşmaya başladı. Her kelimesinde teessürü bir kat daha artıyordu. Ne düşündüyse oturduğu yerden kalktı, yakındaki taşlardan birine oturdu. Hiçbir zorluk karşısında eğilmeyen başını elleri arasına aldı. Harun Reşid Sultan'ım maalesef ağlıyordu. Hıçkırıkları boğazına düğümlenerek;- Daha! Daha çok anlat Behlül!Bense tavrımı bozmuyor, hislerimi belli etmemeye çalışıyordum.- Durmadan o hesap gününe, sorguya çekileceğimiz ana doğru gidiyoruz Sultan'ım. Allahü teâlâ bize "Kulum ne getirdin" dediğinde, yüzümüz kızarmaması için, Hak teâlâya dönmemiz gerekmiyor mu- Elbette! Konuş Behlül!- Rahmeti sonsuz, affı sınırsız olan Rabbimiz diyor ki, "Bir adım gel, on adım geleyim. Yürü bana, koşayım sana" Daha ne desin Daha ne isteyelim Affetmek için küçük bahaneler ararken Rabbimiz, hiç kendimize soruyor muyuz Biz Allah için ne yaptık, işin neresindeyiz- !!!- Gelin on dakika bunu tefekkür edip şunu yapalım; diyelim ki "Ey sonsuz Erhamerrâhimîn! Kapına geldim, sana sığındım. Ben acizim sen âlemlerin Rabbi, ben günahkârım sen merhametliler merhametlisi, ben hiç, sen bizi yoktan var edenimizsin! Affetmeyi, mağfireti seversin! Beni de affettiğin kullarından eyle!- Âmin âmin, ecmâin.Şuuraltında olup bitenler, insan ömrünün hülâsası, yani özetiydi. Elbette herkeste de öyleydi. İstemeden verilen ismim, bütün şuuraltımın dışa vurmuş şekliydi aslında: Kim ne niyetle söylese de MECZUP demek bana yakışmıştı. Hiç de kırılmıyordum. Karanlık bir bulut gibi çöktü; esti; gürledi; yağdı ve üstüme yapıştı.