"Siz babamın öyle demesine bakmayın, çok ciddi hasta!.."

Amansız hastalığın pençesindeymiş Aşkın Bey kardeşim. Maddi imkânsızlıklar ve hayatın yoruculuğu ciğerlerini iflas ettirmiş.

Kendisini ziyaret etmek istediğimi söyleyince Enver Aşkın:

"Şimdi gelme, birkaç güne kalmaz çıkarım, o zaman eve gelirsin, biraz eski günlerden sohbet eder, kaynatırız. Çok özlemişim, hasretlik gideririz inşallah" dedi.

Vedalaşırken kızı Elif, tekrar telefonu aldı ve kısık bir ses tonuyla:

"Ragıp Amca, babamın öyle demesine bakma, o çok ciddi hasta!" Ben de tekrar "Geçmiş olsun" dedikten sonra, en kısa zamanda ziyaretine geleceğimi söyleyip telefonu kapattım ama içim bir hoş oldu.

Hayatın başındayım,

Daha dinç yaşındayım,

Eller bahar yaşarken,

Ben ömrün kışındayım!

Haftalardır amansız hastalığın pençesindeymiş Aşkın Bey kardeşim. Maddi imkânsızlıklar ve hayatın yoruculuğu ciğerlerini iflas ettirmiş. İyileşmesi ise bir muamma. Ailesi yanındaydı ama hayatını devam ettirmek istediği evin sahibi geçen akşam ziyaret niyetiyle uğramış evin anahtarını alıp gitmiş. Hastalığını bahane etmiş, oysa mantıklı düşünse, bu hastalık kendine de musallat olabilirdi, hatta çocuklarına, en sevdiklerinin başına da gelebilirdi. Kim kiminle, ne zaman, nerede ne olacağını bilemezdi ki. Onun için ailesi çok kıymetliydi ama kalbinin bir tarafı kırıktı ve yalnızlık hissiyatıyla dolmuş son zamanlarında.

Ona göre Allah için olmayan hayat mânâsızdı. Bu psikoloji içinde olmak, hastalığını da artırıyormuş. Bu sabah hastanedeki odasının camından bakarken bir çocuğun bağrışıyla kendine gelmiş. Çocuk; "Aaa! Bakın bakın bahar gelmiş!" diye haykırmış. Donup kalmış, zihninde şimşekler çakmış. Yakınındaki kerimesine"Her kış ölüme boyun eğen varlıklar baharda tazelenmekten vazgeçmiyorlar. Bu nasıl bir sabır ve yaşama azmi İnşallah ben de tazelenir doğrulurum bu şiltelerin üzerinden!" demiş, tebessüm etmiş. Aklına çocukça bir fıkra gelmiş. Normal bir insan için doğru bir şey olmasa da ölümün kıyısına yaklaşmış birisi için istekler vazgeçilmez malumunuz. Ailesi de keyiflenmiş onun bu anlatma talebine. Zaten en son anlattığı tek fıkra da bu olmuş: