Sanki dünyaya muallim olarak doğmuştum...
Mektepler henüz açılmış, pek heyecanlıyım. Her zaman olduğu gibi bu sabah da erkenden kalktım, özene bezene tıraşımı oldum, giyindim.
Gel de ön yargılı, peşin hükümlü insanlara anlat anlatabilirsen... Einstein'ın meşhur sözü aklıma geldi: "Peşin hükümleri yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur."Yara değildir yeni,Yüzünde siyah beni,Ben onu unutamam,Unutsa da o beni!Evet, kendimi tarif ederken 'ürkek, utangaç biri' diyorum. Bunu da mütevâzılığımdandeğil bütün samimiyetimle söylüyorum. İşte böyle biri olarak Türkiye'nin bir ucundan diğer ucuna taşınmıştım. Ondan önce buralara ne gelmişliğim var, ne de görmüşlüğüm... Haklarında hiçbir şey bilmiyordum. Kaderde olanlar, istesen de istemesen de yakmayan bir yıldırım gibi başımıza düşüyor. Çocuk denecek yaşta çok değişik örfü, âdeti olan insanların arasında olmak farklı bir hissiyat... Çok komik olduğu kadar, hâlâ aklıma gelince yüzümün kızardığı hâdiseler de yaşadım. Her insanın hayatında böyle unutamayacakları vardır mutlaka.Benim ilk işim müthiş bir sıkıntıyla başladı. İlk kez kendimi pek yalnız ve de büyümüş, olgunlaşmış hissettim. Hâlâ gözümün önünde o günler: Sanki dünyaya muallim olarak doğmuştum...Mektepler henüz açılmış, pek heyecanlıyım. Her zaman olduğu gibi bu sabah da erkenden kalktım, özene bezene tıraşımı oldum, giyindim. Dışarı çıktığımda keskin bir güneş gözlerimi kamaştırdı. Dağlık bölgelerde doğup büyüdüğümüzden dolayı buralar bana çok düzlük geliyordu. Hayran hayran etrafı seyrettim. Ahmetpaşa'nın, diğer adıyla Paşaköy'ün sonsuz ufuklarına bakan büyük ovası, hiç bitmeyecekmiş gibi uzayıp giden rengârenk haşhaş denizi gibiydi. İnce uzun dallı söğüt ağaçlarının tülden alaca gölgeleri; İlkokula giden toprak yola düşüyor, sonbaharın tatlı rüzgârıyla bir hoş olan sığırcıklar, grup grup üzerimden uçarak kasabanın semâlarını süslüyordu. Mektebin karşısı geniş harmanlıktı. Beton direklerle mücerretsoyut bir heykel gibi yükselen su deposu; her taraftan görünecek şekilde inşa edilmişti. Yanımdan hızla geçen at arabalarına aldırmadan başım önde yürüyordum. Tek katlı mektebin ana kapısından biri çıktı. Önce tanıyamadım. Saçı dökülmüştü. Olanlar da bembeyazdı zaten. Kısık gözlerini ovuşturarak uzaklara baktı. Elbiselerini düzeltmek istiyormuş gibi omuzlarını oynattı. Sıkıntılı bir hâli vardı. Elleri, ayakları titriyordu.