O, kendiniailesine adamış fedakâr bir insandı...
Bunca sessizlik ortasında bile mevzuya girmeye cesaret edemiyordum. Bir anlık duraklama, beni iç âlemimden kopardı.
Bu zihin karışıklığı içindeyken refikam çıkageldi. "Yine dalmışsın! Ne düşünüyorsun" deyince, sadece "hiç" diyebildim. İnsan kalabalıklarına karışmayan hayat arkadaşımın suallerine, sadece "dostlar alışverişte görsün" diye iştirak ediyordum.Kahvaltıdan sonra kitaplarımın bulunduğu odaya doğru ilerlerken boya, badana kokan, yeni boyanmış evimin, eksik bir yanının olduğunu görüyor kendimi, aksini düşünmeye mecbur ediyordum. Gurbette, ana kokan bir mendilin, tren istasyonunda, ya da otobüs terminalinde, derinden hissedilen titrek bir sallanışı gibiydi her şeyGünlük işlerimi yaparken bile, muvaffak olup olamayacağımı tahmin edemediğim hatıratımın derdindeydim. Farklı olduğunu sandığım; ama her seferinde birkaç yüz metreden ibaret kalabilen küçücük dünyamın ufuklarında avare gezintilerimin kırıntılarıyla oyalanıyordum. Şu veya bu şekilde geçen, her fırsatta mübalağayla anlattığım mazimi; "Bismillah" diyerek kâğıda dökmeye hazırlanırken içeriye, yüzünde tebessümü eksik olmayan hanımefendim girdi. Bu kaçıncı girip çıkmasıydı Elinde emanet gibi duran tepsi, muhtelif yiyeceklerle doluydu... Kendini, aile efradına adamış, fedakâr biriydi. Beni kendinden daha çok tanıyan; maksadı belli, sıkıntımızı huzura çeviren numune insanKabiliyetim ve merakımdan dolayı mı ne, elim gayr-i ihtiyari resim çizmeye başladı. Eski bir defterin boş sayfalarından kopardığım kâğıda kurumuş bir çınar çiziyordum. O kadar hakikiymiş gibiydi ki, unutulmuş saklı bir hayatı aralayan çizgilere çoktan kaptırmıştım kendimi. Mütevâzı hanemiz kim bilir nelere şahid olacaktıBu ilk hatırat denemesine nereden, nasıl başlayacağımı bilememenin huzursuzluğu içindeydim. Bunca sessizlik ortasında bile mevzuya girmeye cesaret edemiyordum. Bir anlık duraklama, beni iç âlemimden kopardı. "Hâlâ bir gölge gibi başucumda bekliyor" dedim, yan gözle refikama baktım. Pürdikkat yazdıklarıma, çizdiklerime bakıyordu. Onu öyle görünce başımdan aşağı kaynar sular inmiş gibi irkildim. Aklından neler geçiyor lakin benimkisi bomboş. Sanki beynim kafatasımdan çıkarılmıştı da aklıma hiçbir şey gelmiyordu. İçim daralıyor, bir yandan da heyecanlanıyordum Belli ki çizdiklerimi mânâlandırmaya çalışıyor. Yüzüne bakmadan, kâğıdı avucumda buruşturdum. Bir muallim edasıyla elimden aldı. Uzun uzun baktı ve ilâve etti;