Ne istesen beraber olsun isterlerdi...
Sokakmış, mahalleymiş, oyun eğlenceymiş yazmazdı bizim kitaplarda
Buram buram toprak kokan bilmem kaç paralık saman sarısı eskimiş kitap sayfaları gibiydim Varsa yoksa ders, istikbal! Böyle geçti çocukluğum, ilk gençliğim. Sokakmış, mahalleymiş, oyun eğlenceymiş yazmazdı bizim kitaplarda Bunları bilmeden büyüdüm. "Aman başına bir şeyler gelir çocuğun!" diyen devamlı gizli bir koruma, her daim, her yerde bir göz hapsi Benim iyiliğim içinmiş hepsi, büyüklerim öyle derlerdi. Devir "Asr-ı Saadet" devri gibi değilmiş, oldukça bozulmuş, kötüymüş artık. Onun için anca beraber, kanca beraber. Canım kırlara mı gitmek istedi Mutlaka beraber gidilir! Sokak mı Bir itimat ettikleri komşunun çocuğu ile birlikte çıkılır! O mu Birlikte Şu mu Ne istesen beraber olsun isterlerdi...İş güç pekiGülerdi babam, "İşsiz güçsüz adam mı olurmuş" derdi. Elini omzuma koyardı: Ben, işsiz güçsüz bir adam olmayacakmışım, geleceğim çok parlakmış, öyle derdi. Yan gelip yatmayı; unutacakmışım şimdi. İleride "çoook" vaktim olacakmış böyle şeylere.İlerisi için, o parlak istikbâlim için öylesine çok çalıştım ki Şehrin kalbinden uzakta, taş duvarlarla çevrili, topraktan bir fildişi kule gibi yükselen beyaz badanalı evin, kalın tahta perdelerin, karanlık, kasvete boğduğu küçücük odamın içinde âdetabir süs kedisi gibiydim. Evcil bir köstebek desem daha doğru olabilirdi belki de Doğru dürüst gün ışığı bile girmezdi odama. Penceresi kuzeye bakardı. Çalışmaktan daraldığım zamanlar usulca kalkar, bu pencereye giderdim. Zonklayan başımı uzatırdım dışarı, mavi semaya doğru günbegün genişleyen Kûfe'nin hâlâ uzak ama parıltılı güneş huzmelerine öyle bakar, seyrederdim.Babam, dışarıda kirli hesapların yapıldığına, kötü kalpli insanların sinsice cirit attığına ve daha bin türlü "uğursuzluğun" var olduğuna ikna etmişti beni. Âdetaöcüleştirmişti dışarısını. Bazı sabahlar çekerdi kenara, bir yandan kuşağımı düzeltir bir yandan tembih ederdi: