"Maşallah senin kulakların benimkinden hassasmış!.."
Hiçbir şey yokmuş gibi bildik tiyatro sahnelerinden birini daha oynamaya başladım: "Kargocu gelmiş Zehra Teyze."
Acılarım tazelendi, yandım kavruldum. Beni o günlere götürmek isteği şuurluca tercih edilmişti. "Bunlar Tanju'nun işi, açıkça belli. Yapacağını yaptı, daha ne alıp vereceği vardı benimle Niçin böyle acı çektiriyor, lüzumsuz işler yapıyor Beni iyice delirtmek mi istiyordu ne" deyip pek öfkelendim. Burnumdan soluyordum âdeta. Zehra Teyzeye kızgınlığımı göstermemek için lavaboya gittim bolca yüzümü yıkadım. Hiçbir şey yokmuş gibi bildik tiyatro sahnelerinden birini daha oynamaya başladım.
- Kargocu gelmiş Zehra Teyze. Maşallah senin kulakların benimkinden hassasmış.
- Çok şükür Rabbimin verdiği nimetlere. Kulağımız duyuyor, gözlerimiz görüyor. Ne kadar hamd etsem yine azdır. Bazen "kargocu geldi" diye hırsızlar evlere giriyormuş, aman dikkatli olun, her zile basana kapıyı açmayın.
- Annem de "Kızım, hayat elmastan, en pahalı mücevherlerden de kıymetlidir..." diyor ama ne yapabilirim ki Bu dünya böyle; iyi kötü karışık. Nereden bileceksin adamın niyetinin ne olduğunu!
- Tanıdık tanımadık herkese "Aman dikkatli olalım..." diyoruz ama sanki kendimiz olabiliyoruz da! Çok vaktini aldım kızım, mevzu kıymetli taşlardan açılmışken aklıma babacığımın sık sık anlattığı bir menkıbe geldi. İstersen onu da anlatayım da müsaade isteyeyim.
- Anlat teyze. Vaktim müsait.
- Evvel zamanların birinde dağlarda, yaylalarda dolaşan bir âlim zat-ı muhterem varmış. Bir gün bir sel yatağında inceleme yaparken pek kıymetli bir taş bulmuş. Ertesi gün kendisi gibi bir seyyahla karşılaşmış. Gelen seyyah çok fakir ve karnı da açmış. Bu âlim, torbasını çıkarmış ve azığını onunla paylaşmış. Aç seyyah, âlimin torbasındaki çok kıymetli taşı görmüş, gözleri büyülenmiş ve taşı çok beğendiğini söyleyip onu kendisine vermesini istemiş. Gönlü gani âlim, hiç tereddüt etmeden "Madem çok beğendin al senin olsun kardeş..." deyip paha biçilmez taşı ona vermiş.