Krizin müsebbibi olanlara tarifsiz öfke duyuyordum!

"Yalnız şu kriz... sırtı hiçbir zaman yere gelmeyecek müessesemin ilerleme, hamle üzerine hamle yapma, büyüme yolunu kesiyordu!"

İŞLERİMİZİN TAMAMI SABIRDIR...

Mübarek cuma günüydü…

Sarıyer'e götürmek için hazırlanan börek, daha kızartılmamıştı. Karşımda, iki üç metre ileride hanımın telaşından yanına yaklaşılamıyordu. Haklıydı da... Bu kadar meşguliyetin içinde bir de benim bitmez isteklerim olunca... Hâliyle bir şey diyemedim. Elbiselerimi kendim ütüledim, hazırladım. Balkona çıktım. Biraz ileride şiddetli yağmurların yıkadığı yüksek binalar, camdan birer kale gibi ihtişamla yükseliyordu. Hava hâlâ bozuktu. Ufku, küflü demir renginde, ağır bulut yığınları eziyor, sürü sürü martılar üstümüzden uçarken sanki mühim bir haber götürüyorlarmış gibi, ciyak ciyak ötüyorlardı. Balkon kapısının önünde sahipsiz bir gölge kadar sakin etrafı seyrederken, hanımın; "Üşürsün içeri gir" demesiyle geriye döndüm. Ne zamandan beri rutubetli havada düşünüyor, tarifsiz hisler içinde seyrettiğim çalıştığım binadan gözlerimi alamıyordum. "Holding, İhlas Yuva... Bunların hepsi de büyüklerimin mümtaz eserleri. Harcında ne gözyaşları, ne sıkıntılar vardı" dedim, elimde olmadan, bir "ah!" çektim. "Yalnız şu kriz... sırtı hiçbir zaman yere gelmeyecek müessesemin ilerleme, hamle üzerine hamle yapma, büyüme yolunu kesiyor. İnsafsız bir cellat gibi önümüze dikilmiş!" diye hayıflandım, durdum...

Çeşmesi soğuk akar,

Bahçesi çiçek kokar,

Ahde vefasız olan,

Hoca'ya nasıl bakar

Krizin müsebbibi olanlara tarifsiz öfke duyuyordum. Sanki bu martılar hep onların villalarından uçuyor, anlaşılmaz bir lisanın çirkin küfürlerine benzeyen sesleriyle her tarafı gürültüye boğuyorlardı. Aklıma gelenlere kahırlanıyor, bir şey yapamamanın ezikliğiyle kıvranıyordum. İçimi çektim, dişlerimi sıkıp başımı çevirdim. Islak gözlerimi ovuşturdum. Çocuklarıma göstermek istemediğim yaşlarımı içime akıttım...

2001 krizi bir aysberg gibi müessesemizin üzerine düşmüştü sanki. Can havliyle ölüm-kalım mücadelesi veriliyordu âdetâ. Bu arada ilk tedbir olarak süratli bir şekilde değişiklikler yapıldı. Bize de İFPAŞ Genel Müdürlüğü vazifesi verilmişti. O zamanın parasıyla 1,5 trilyon civarında borçla birlikte şirketi teslim aldığımda içeriden ve dışarıdan da ummadığım, beklemediğim yerlerden işimi zorlaştırabilecek mâniler çıkmaya, tehditler gelmeye başladı.