Lapa lapa kar yağışı devam ediyordu. Gri bir kubbeyi andıran dumanlı havadan dolayı birkaç metre ilerideki arabalar fark edilemiyordu.
Düşe kalka geçtiğim sokaklar, öbek öbek kar yığınlarıyla kaplıydı. İstanbul İstanbul olalı herhâlde böyle bir kar yağışı görmemişti. Akşamdan sabaha kadar yağan kâr neredeyse şehri teslim almıştı. Trafik iyice şişmiş, araba yoğunluğu had safhada… Duruma göre yön değiştirerek yol alıyordum. Tehlikeli olsa da aldırmıyor, saçaklarından sivri sivri buzdan sarkıtların altından geçiyordum. Bir an evvel servise kavuşmam şarttı. Yoksa sıkıntılı bir yolculuk yapmak mecburiyetindeydim.Çıkılmaz başa kadar,Durdum bu yaşa kadar,Sabır taşı çatlar mıBeklerim kışa kadar.Oniki kişilik minibüsümüzün şoförü Vakkas Amcaydı. Müessesemizin namlı kaptanlarından...Hızlı hızlı yürürken, sabah okunacak duâlarımı da okuyordum. Bir ara saatime baktım, "eyvah, vakit hayli daralmış" dedim. Servisimizin beklediği yerin ise daha epey uzağındaydım. Tabanlara kuvvet, daha hızlandım, hatta nefesim yettiği kadar da koşuyordum.Devamlı olmasa da lapa lapa kar yağışı devam ediyordu. Sonsuz gri bir kubbeyi andıran dumanlı havadan dolayı birkaç metre ilerideki insanlar, arabalar fark edilemiyordu.Kar, soğuk, uzun zamandır yürüyüş; beni iyice yormuştu. Elimdeki çantam gittikçe ağırlaşıyordu sanki.Biraz dinlenmek istedim ama ne mümkün, hem uygun bir yer yoktu, hem de servisi kaçırma telaşı had safhadaydı.Garip hâllerimi gören tanımadığım biri, epey zamandır yanımda yürümesinden dolayı mı ne, hâlime güldü.- Yoruldun mu arkadaş- Bana mı diyorsun- Başka kim var- Yarım saattir yürüyorum…Elinde benimkisinin iki misli yük taşıyan bu dinç ve de hoşsohbet tanımadığım adama yorulduğumu söylemedim. "Ha biraz gayret arkadaş!" diyerek o yoluna ben kendi yoluma devam ettim.Karlara bata, çıka; yokuş yukarı biraz daha tırmandım. Paçalarımdan, omuzlarımdan topak topak karlar dökülüyordu.Müstakimzade Sokak'ınbaşına gelmeden minibüsümüzün, Yavuzselim Caddesinden aşağı indiğini gördüm. Hemen önüne çıktım, el kaldırdım tabii olarak. Araba, birkaç metre geçtikten sonra ancak durabildi. Koşarak gittim ve bekletmeden seri bir şekilde bindim. Kapı zar zor kapanmıştı. İçerisi tıklım tıklım... Koltuklardan maada aralardaki tabureler de doluydu. Ben, zar zor ayakta, basamakların üzerinde kalakalmıştım. Buna rağmen hâlimden memnundum. Hem kardan, hem soğuktan kurtulmuştum ya, daha ne istiyordum. Ayakta kalmak hiç geliyordu!..