İstanbul'un âşıkları çoktu,peki ya İstanbul kime âşıktı..

İçinden nehirler geçen şehirler olduğunu birçok insandan duymuştum ama içinden deniz geçen şehri tek başıma keşfediyordum.

Ellere bak ellere!

Sır verilmez ellere!

Dua etmek gerekir,

Öpülecek ellere!

Yara sızlar yara sızlar,

Kan akıyor yara sızlar.

Yaralının durumunu,

Nasıl bilir yarasızlar!

VALLAHİ ÖLÜM VAR!

Yeni çevrem, işim, ideallerim birbirleriyle amansız bir muharebeye tutuşmuştu iç âlemimde. Düzlüğe çıkabilmem için daha fazla gayret göstermem, daha fazla vakit kaybetmemem lazım geliyordu. Yürekciğim pır pır ederken hikâyesini dinlediğim bu büyük şehrin sokaklarında, caddelerinde korkulu bir o kadar da merakla yol alıyordum. "İşte dünyanın pek merak ettiği İstanbul ve içinde yaşayacağım şehir. Onu tam tanımalıyım" deyip yeni hususiyetlerini, semtlerini keşfetmeye başlamıştım ki yol da bitti vakit de... Yürüye yürüye Yeşilay Hanı yazılı tabelanın önüne gelince;

"Hanın yeşilinde miyim, burası neresi" diyor, kendi kendime muziplik yapmaya çalışıyordum. Belki de iç sıkıntılarımı bastırmak içindi.

İstanbul'u keşfetmenin heyecanına, maksadıma tam ulaşamamanın üzüntüsü karışıyor; ama yine de bu Türkiye'nin bir ucundan diğer ucuna kendi başıma yaptığım yolculuğu düşününce huzurla doluyor, mesut ve bahtiyar oluyordum. İçinden nehirler geçen şehirler olduğunu birçok insandan duymuştum ama içinden deniz geçen şehri tek başıma keşfediyordum.

Her tanıdığımda biraz daha âşık oluyordum ona.

Ehl-i aşklar yanmış, tutuşmuş sende.

Bir aciz kimseyim,

Veysel'im beni de, seversen olayım yârin İstanbul...

Bu mısralarını şair benim için yazmıştı sanki. Ya da onun gibi İstanbul âşıkları için lazımdı bu şiir.

Neçok rakibi vardı.

İstanbul'un âşıkları çoktu.

Peki, ya İstanbul kime âşıktı

Bu güzel ve tarihîşehrin her karışını tek tek görmek, ellerimle dokunmak istiyordum. Denizini, dağını, tepelerini hatta gölgesini bile. Bu arzu ve hayallerle epey mesafe almıştım. Bu aşk, yola niçin yalnız çıktığımı unutturmuş gibiydi bu çalışanlar aklıma gelene kadar.