O hayatın getirdiklerine razıydı, hem de bizlerden çok daha fazla.
Deniz dolar, boşanmaz,Herkes kılıç kuşanmaz,Bu kadar acı varken,Rahat olup yaşanmaz!"Acıdı mı" dediğimizde; "Niçin" diye sormak bile gelmiyordu ki aklına. "Niye buradayız, niye canımı yakıyorlar" diye de itiraz etmedi hiç.Niçin, o çok sevdiği kenarı süslü ışıklı ayakkabıları ile ilaç kokulu hastane koridorlarında dolaştığımızı da…Avuçlarıma teslim ettiği minicik ellerinin, kalbimde derin bir yarayı kanatıyor olduğundan habersizdi. O hayatın getirdiklerine razıydı, hem de bizlerden çok daha fazla. Elbette Allahü teâlâdan ümit kesilmezdi. Lâkin sebepler âleminde yaşıyorduk. Sadece iyi bakılması şartı ile belki birkaç ay daha... Birkaç ay sonrası…Bir cumartesi sabahı... Hıçkırık sesleri... Kapıyı açtığımda Mehmet'i elinde Elif'in pek sevdiği kenarı süslü ışıklı ayakkabıları ile yere yığılmış, ağlarken buldum. Soru sormak "ne oldu" demek hiç bu kadar mânâsız gelmemişti bana.- İşte ayakkabıları getirdim!- !!!Üzerimde pijamalarım, terliklerim, Mehmet'i kapımın önünde bırakıp koştum... koştum... koştum... Odanın ortasına yığılıp kalmış, şaşkın, acı dolu boş boş bakan bir çift çaresiz bir baba gözü ile buluşana kadar koştum...- Canım evladım! Kızım... Kızım gitti!... Uçup gitti!... Ellerimden, avuçlarımdan kayıp gitti! Ne acelesi, ne telaşı vardı anlayamadım…- !!!- Baksana! Işıklılarını bile almadan gitti!- !!!Hiç konuşamadım o gün, sadece ağladım ağladım! İçimdeki onca kalabalığa rağmen yalnızmışım. Meğer ne kadar derin iz bırakmışsın bende Elif kız!Sen gittiğini sandın değil mi Ben de öyle sanmıştım…Ama hayır! Her şeyinle kalmışsın! Giden sadece bedenin olmuş Elifçiğim! Ruhun bende kalmış, gözlerin bende…Hasretin bende kalmış, özlemin de… Sen bende kalmışsın, ben yalnızlığın içinde… Işıklı ayakkabıların ellerimde…