Heyecandan, tebrikedenleri duymuyordum bile...
Evet, yanlış görmüyordum. O birkaç satırlık yazıdan birinde de benim ismim yazılıydı. Heyecandan kalbim duracak gibi oldu...
Köyden İd'e olan uzun mesafeyi koşarak gittim. Mektebin bahçesi ana-baba günüydü. Topu topu üç beş kişinin kazandığı bir yatılı imtihanın neticesini öğrenmek için sanki bütün veliler, çocuklar işi gücü bırakmış oraya üşüşmüştü.Güneşte kavrulmuş ellerim çatlak çatlak, yüzüm pul pul, ter ve tozun karışımı biri olmuş çıkmıştım. Yorgun argın kalabalığın arasından, utana-sıkıla ve biraz da korkarak listenin asılı olduğu pencere camına doğru yanaştım. Kalbim neredeyse duracak gibi küt küt atıyordu. Tahsil hayatım, diğer bir ifadeyle okuyup okuyamama durumum buracıkta belli olacaktı.Nefesimi tuttum, büyümüş gözlerle cama içten yapıştırılmış küçük teksir kâğıdını okumaya başladım.Evet, yanlış görmüyordum. O birkaç satırlık yazıdan birinde de benim ismim yazılıydı. Heyecandan kalbim duracak gibi oldu, sevindiğimi belli etmek istemesem de huzur dolu saatten mi ne kulaklarım kızardı.Arkadaşlarımdan tebrik edenleri bile duymuyordum. Kısa zamanda oradakilerin kahramanı olmuştum. Herkes birbirlerine işaret ederek beni gösteriyordu.Şu vicdanlar ne kara,Yara üstüne yara,İyilik eden azdır,Bu yarayı kim sara"Helâl olsun Koçkans'ın hocasının oğluna!""Babasının oğlu!""Çalışmış o da!""Bizimkiler sanki ot yemişler!""Zukkum olsun!""Verdiğim emekler yüzüne, dizine dursun!"Bazıları başka şeyler düşünüyor olmalıydılar ki kulaklarıma şöyle ifadeler geldi:"O torpilli, torpilli!""Babasının arası muallimlerle iyiydi. Hem de az buz değil bayağı iyi! O kazanmasın da kim kazansın""Bu devir öyle bir devir ki her yerde adamın olması lâzım!"Yoksa yandın! Ağzınla kuş tutsan yine de bir şey yapamazsın!"Bir başkası;"Babası muska falan yapmıştır, yoksa o sünepe nereden yatılı imtihanı kazanacak! Baksana kılık kıyafetine, uyuz merkeplere benziir!"