Bugün, şelâlesi olan vahşi bir tabiat köşesine gidecektik...

Prodüksiyon amirimiz, teknik ekibi gönderdiğini, bizim de vakit kaybetmememiz lazım geldiğini söyledi ve beklemeden uzaklaştı.

Camı iyice açtım. İleride büyük bir kahvehaneden de insanlar sokağa döküldü. Gözleri, sanatçıların üzerinde

Rabıta yapan bir derviş gibi dalmış, gitmiştim gördüklerime. Güzel vatanım Türkiye'nin, bu şirin köşesinde insanların heyecanını düşünüyor, yeise benzeyen bir acıyla zihnimi toparlamaya, oyuncularımıza duyulan bu yüksek alâkaya mantıki bir izah bulmaya çalışıyordum.

"Biz hareket ediyoruz Ragıp Abi!" sesine döndüm. Prodüksiyon amirimiz, teknik ekibi gönderdiğini, bizim de vakit kaybetmememiz lazım geldiğini söyledi ve beklemeden uzaklaştı.

Bugün, şelâlesi olan vahşi bir tabiat köşesine gidecektik.

Kısa bir asfalt yolculuğundan sonra orman yoluna girdik. Yollar toprak ve dikti. Oldukça yavaş ilerliyorduk.

Hava yine açık ve çok güzeldi. Gökte ufak bir bulut bile yoktu. Her taraf envaiçeşit ağaçlarla bezeli, yeşilden okyanus gibiydi.

Derinden esen rüzgâr, çam dallarını birbirine vurarak uğulduyor, reçine ve toprak kokuları insanı mest ediyordu. Öyle bir yere geldik ki; yol kalmadı, artık ilerleyemez olduk. Arabalarımızı münasip yerlere park edip bir nöbetçi bıraktık. Hususi eşyalarımızı yanımıza alarak devam ettik. Bazen bir sel yatağında, bazen bir patikada yürüdük yürüdük... İrili ufaklı taşlar ayaklarımıza, dikenler elbiselerimize takılıyor, sık dallar, çalılar canımızı acıtıyordu.

Geçtiğimiz yerler büyüleyici güzellikteydi. Yer yer köpürerek akan şelâleler, neftîgöletler, kökleri büklüm büklüm uzayan muhtelif ağaçlar, ara sıra önümüzde kaçışan tavşanlar, sincaplar, sürüngenler Coğrafya kitaplarında okurken gıpta ettiğimiz balta girmemiş Afrika veya Amazon ormanlarını hatırlatıyordu. Sanki üzerinde insan yaşamayan esrarengiz bir adaya gelmiştik. "Bu kadar güzellik ancak masallarda olur" denecek türden bir yerdi

Düğünde çeker halay,

Bakıra yapar kalay,

Sen paradan haber ver!

Bu işler olmaz kolay!