Bugün, ilk haber programımız"Yankı" yayınlanacaktı...

İstanbul'un, tarih, kültür ve sanat yuvası sonsuz ufuklarına bakan Yenibosna'daki TGRT binasının çatısı, sanki "anten ormanı" gibiydi...

Şimdi bu olanları nasıl izah etmem gerekiyordu Allah rızası için yola çıkmada görülen, yaşanan mâniler, ne güzel finallerin habercisiydi de biz bilemiyor, yeise kapılıyorduk!

Çimen, çiçek kokularıyla geldiğimiz bu bahar akşamı, şu dar pencerenin önünde kalpten kalbe muhabbet saçan yepyeni hadiselere şahitoluyordu. İçerideki, baskıcı muhitin, hain mazinin, zalim ve bozuk inançların, itikâdların doğmadan katlettiği bu canlı ölüleri, onların ebedîsükûnunu dinleyerek, seyrederek muhakeme oluyordum iç âlemimde…

Nerede oldukları belli olmayan kuşlar, bütün kuvvetleriyle cıvıldaşmasına, atölyelerin çekiç sesleri, tezgâh gıcırtıları, derinden gelen motor ve korna seslerine karışıyor, emeklerin ziyan olmadığını haykıran gözyaşlarımın buharıyla sonsuzluğa doğru uçuyordu.

Gözlerimeyaş doldu,

Kalpler sanki taş oldu.

Ayak idi baş oldu.

Tevbe ettim bin kere,

İşte kapandım yere!

Neyim varsa mal, para,

Alsın, fakir fukara.

Kimse düşmesin dara!

Tevbe ettim bin kere,

İşte kapandım yere!

Duası kabul olur,

Kimler cömert kul olur.

Her şeyi Rabbim bilir!

Tevbe ettim bin kere,

İşte kapandım yere!

Hoca, aşırı gitme!

Kimseyi mahrum etme!

Mazluma zulüm etme!

Tevbe ettim bin kere,

İşte kapandım yere!

***

HİZMETTE SİNİR VE SINIR YOKTUR!..

İstanbul'un, tarih, kültür ve sanat yuvası sonsuz ufuklarına bakan Yenibosna'daki üç katlı TGRT binasının çatısı, sanki anten ormanı gibiydi. İnce, uzun, yuvarlak alüminyum ve demir uzantılarının alaca gölgeleri E5'e inen yola kadar düşüyor, sonbaharın tozlu rüzgârıyla uçuşan kuru yapraklar, poşet ve gazete parçaları çöp yağmuru olarak her bir yana dağılıyordu. Etrafında çeşitli fabrikaların bulunduğu gülkurusu boyalı bina, vatan, millet sevdalılarıyla dolup dolup boşalıyordu.