"Babam hasta, üzülmemesi ve yorulmaması lazımmış!"

"Doktorlar 'çok yaşamaz' demişler babacığıma! O da gizli gizli hep ağlıyor... Bizden saklasa da ben her şeyin farkındayım!"

Sorularıma devam ettim:

- Babacığının hastalığı neymiş

- Verem mi ne! Ama geçti diyorlar elhamdülillah, şükürler olsun. Şimdi iyi, sadece üzülmemesi ve yorulmaması lazımmış!

- Peki ya kardeşin, onun nesi var

- Tam bilmiyorum, doktorlar 'çok yaşamaz' demişler babacığıma! O da gizli gizli hep ağlıyor... Bizden saklasa da ben her şeyin farkındayım! Kardeşim de nereden görmüşse bilmiyorum, ışıklı ayakkabı diye tutturdu, gece gündüz durmadan ağlıyor. Babam çaresiz!

- Adın ne senin

- Mehmet!

- Kaç yaşındasın

- On iki…

- Peki, Mehmet, bak ne güzel dertleşiyoruz, konuşuyoruz bunun için cam kırmana ne lüzum vardı Bana acı çektirdin, moralimi bozdun! İnsanlardan bir şey isteyeceğin zaman onlara zarar vermene ne lüzum var, gider konuşur derdin, problemin neyse anlatırsın olur biterdi.

Bu sefer başını iyice önüne eğdi, bir iki kez arka arkaya yutkundu. Oldukça fısıltılı olarak:

- Beni dinleyesin diye yaptım!

- Camımı kırmadan da gelip bunları bana anlatabilirdin.

- Hakikaten dinler miydin!

- Elbette dinlerdim! Hadi şimdi iç limonatanı, şu kurabiyeleri de ye, sonra da size götür beni babanla tanıştır. Tamam mı

- Olur hocam!

O nasıl bir saadetti aman Allah'ım Yavrucağın ıslak gözlerinde yanan yıldızları gördüm. O nasıl bir sevinçtir ki, zıplasa başı tavana vuracak ama kendini zor tutuyordu. Biraz daha cesareti artmış olacak ki:

- Hocam! dedi, çekinerek ve devam etti:

- Ben yedim, bu kalanları kardeşime götürebilir miyim

- Sen ye, giderken kardeşine de alırız.

- Olmaaazzz! Müsaade verirsen bunları götüreyim! Yeniden masraf olsun istemem! Asla aldırtmam! Sen kardeşime ayakkabı al kâfi... Başka hiçbir şey istemiyorum!

- !!!

Gözyaşlarım çoktan yuvasından çıkmış, ha aktı akacak. Zorladım, durdurdum, yutkundum... Sadece sustum!

Yenilmez acı pekmez

Kahrını kimse çekmez,