Artık hayallerde yaşamayıbırakmam lazımdı...
Hayallerde yaşamayı bırakmam lazım. İş işten geçmeden hakikate dönmeliyim. Etrafıma bakıyorum yeniden.
Ey Ay! Her şey bana başka görünüyor, size öyle değil mi Demin birer hayalet gibi görünen kuşburnulara, meyve ağaçlarına hatta korkunç uçurumlara bakın, nasıl insanı çeken bir yüz almışlar. Ürkmek şöyle dursun, gezmek, meyvelerinden toplamak istiyorum. İç âlemime doğru yaptığım her seyahatin, muhayyilemi dolduran harikalardan birini göstereceğini zannediyorum. Aşağıya doğru tatlı bir süzülüşle kayarken tesadüf edeceğim şekilsiz ve yumuşak mahlûkları, yeni doğmuş bir kuzuya dokunur gibi, ihtimamla okşayacağım, irili ufaklı mahlûkatla göz göze gelip gülüşeceğimizi ve üzerine bastığım taş ve kumları mücevher gibi avuçlarımda tutacağımı biliyorum.Niçin bu sözlerime gülmüyorsunÜzüm gelir, nar gelir,Sanma bir gün yâr gelir,Diyeceğim çok ama,Demek bana ar gelir!Kul hakkından hiç korkmuyor musun Masum omuzları üzerinde benimki kadar hummalı bir başı taşıyan insanlardan zarar gelmeyeceğini bilmeyen yok Düşünen tefekkür eden insanlar bu fâni âlemin en faydalı ve en iyi mahlûkları değiller miBen de neler düşünüp neler yazıyorum. Artık sadede gelelim...Hayallerde yaşamayı bırakmam lazım. İş işten geçmeden hakikate dönmeliyim. Etrafıma bakıyorum yeniden. Her şey nasıl da birbiri içinde erimiş gibi. Şu anda, biraz sonra içinde yaşayacağım şehri diğerlerinden ayırmak mümkün mü Parmakların ele bitiştiği gibi bu yumuşak geceye yapışmamış mıErzurum'a nispeten fakir ve cılız ışıklar görüyordum. Cılız da olsalar bu nurlu noktalardan gökyüzüne doğru âdetaaydınlık bir sis yükseliyor. Asıl rengini belli etmeyen vadinin içini kocaman bir ateşböceği yığınına benzetiyordum çocuk aklımla. Şehir, hepten büyümüştü gözümde. Kulaklarımı, muazzam bir fabrikanın uzaktan gelen gürültüsüne benzeyen uğultular dolduruyordu. Vadi boyunca uzanan Harşit Çayı'nı bir bilezik gibi kavrayan köprüler ve etrafındaki bahçeler usta bir ressam tarafından çizilmiş sonbaharda gece tablosu gibiydi. Her şey muntazam ve bir o kadar da gözüme hoş görünüyordu. Öğretmen namzedi Erzurumlu talebelerin neredeyse tamamı hayretler içindeydik. Camlarından ışıklar süzülen küçük evlerin ve sokak lambalarının soluk ferleri, gittikçe koyulaşan karanlığa direniyor; gördüğüm her şeyi birbirine uydurmaya, birbirinin içinde eritmeye çalışıyordu.