"Allahü teâlâ onun yolunu da bahtını da açık eylesin..."

"Oğlum bana niçin demiyordun ki; ben bir gazetede çalışmıyorum, bir âlimin yanında ilim, irfan öğreniyorum... Ben de o zaman rahat ederdim..."

Enver abi, pederim olduğunu anlayınca da odasına davet etti babamı... Bir müddet sohbet oldu, çaylar içildi. Müsaade isteyip merdivenlerden aşağı inerken babam:

"Oğlum bana niçin demiyordun ki; ben bir gazetede çalışmıyorum, bir âlimin yanında ilim, irfan öğreniyorum... Ben de o zaman rahat ederdim. İyi ki Enver Beyle tanıştım, iyi ki buraya gelmişim. Yoksa hakkında hep sü-i zan edecektim. Allahü teâlâ yolunu da bahtını da açık eylesin. Bütün korkularım, endişelerim izale oldu. Allahü teâlâ razı olsun. Oğlum, Enver Beyin kıymetini de bilin. Sen akıllısın, başka bir şey demeyeceğim daha..."

Memuriyeti bırakıp gazeteye geçtikten sonra hayatımda çok şey değişmişti. Ben, artık "Bey" değil "Abi" diye çağrılıyordum. Kendimi çok talihli sayıyordum. Ataların dediği gibi başıma devlet kuşu konmuştu. Her defasında hamd ve şükrediyor, nimetin kıymetini bilmeye ehemmiyet veriyordum. Nankör olmaktan, itimada aykırı davranmaktan, ümitleri boşa çıkarmaktan pek korkuyordum.

Memleketimizde hep iyilikleriyle yâd edilen atalarımı, güzel ahlakı hâlâ anlatılan Molla Yusuf Efendi dedemi, muhterem babacığımı, anacığımı ve hepsinden de mühimi ideallerimi, hayallerimi aşan, yanında çalışmakla şereflendiğim eşsiz merhamet ve cömertlik abidesi Enver Abimizi mahcup etmekten, başlarını öne eğdirmekten, itimatlarını boşa çıkarmaktan fevkalâde imtinâ ediyordum. Anadolu coğrafyasında böyle bir vazife için varını yoğunu verecek binlerce genç varken ben seçilmiştim. Bu ne büyük nimetti, nasıl şükrünü yapacağımı bilemesem de o, üstün azim ve gayretle verilen vazifeleri, işleri noksansız yaparak, yüksek teveccühlere layık olmaya azami gayret içinde çalışıyor, çalışıyordum...

Yanında olduğum pek kıymetli abilerimden biri, ne hikmetse beni kendi gibi idareci, diğer abimiz de sanatçı yönümün öne çıkarılıp edip biri olarak yetiştirmeden yanaydı. İstanbul'daki ilk gazetecilik hayatım ismi konmamış bu istek ve talep doğrultusunda gitti, geldi.

"Ragıp Abinin eli kalem, fırça tutmaya, yazı yazmaya yakışır, bizi mahcup etmez, bunu böyle bilir ve dahi inanırım" diyor, benden beklentilerini gizlemiyorlardı.