'Âlemci'denilen gençavazı çıktığı kadar bağırıyordu!

Başı dazlak, kara sakallı olan, elindeki ne olduğunu anlamadığım bir şeyi yüzünü buruşturarak çiğnedi.

Bu bitirim tipleri gözüm hiç tutmamıştı.Ne yapmak istiyorlardı

Şaka mıydı acaba gördüklerim Bir telaş aldı ki beni sormayın... Sağa sola bakındım, tanınmamak için hemen üzerimdeki yazlık montumu çıkarıp yanıma aldım. "Bakalım iş nereye kadar uzayacak" dedim, kendi kendime...

Tiksiniyor, iğreniyordum. İnsanların aşağılık hâlde olduklarını yakinen gördüğümden dolayı.

Baktım iş fena olacak; polisi aradım. Düşürmek, ne mümkün… Telefon uzun zaman meşgul çaldı. Ne ileri, ne de geri gidemiyordum, korkudan mı, mesuliyet hissiyatından mı kendi kendimi yiyordum.

Başı dazlak, kara sakallı olan, elindeki ne olduğunu anlamadığım bir şeyi yüzünü buruşturarak çiğnedi. Gözüne kestirdiği iki sokağın kesiştiği hâkim bir noktaya oturdu. Birkaç kutu içki ve sigara çıkardı. Gömleğinin kollarını geriye çevirdi. Kocaman elmalardan birini aldı, koluna silerek ısırdı. Aniden çıkan rüzgâr, yerdeki toz toprak, gazete kâğıtları, poşetleri apartmanların balkonlarına doğru sürüklerken o da olanca çirkinliğiyle küfürler savurmaya başladı. Gecenin ilerleyen bu saatinde bir bizim jeneratörün sesi, bir de bu küfürler; taş duvarlara çarparak yankılanıyordu.

"Âlemci" denilen gencin avazı çıktığı kadar bağırmasına, film ekibindekiler de "neler oluyor" kabilinden döndüler. Artık çekim hepten durdurulmuştu. Bu ipe sapa gelmez genç, bulunduğu yerden uzaklaştırılmaya çalışılıyorken gözüm hep Recep'i aradı;

"Bari o duymasa" diye duâ ediyorum durmadan. Küfürler gittikçe haddini aştı. Allahü teâlâya hakarete yönelince ortalık karıştı.

"Bu divane nereden çıkıp gelmişti Başımıza bela olmadan bir kurtarabilsek" diyerek tekrar etrafıma bakındım. Bitirim, daha fazla beklemedi bir nara daha patlattı. Arkasında kalan yoldaşlarına; "Haydi gelin" der gibi bir ifadeyle baş işareti yaparak jeneratörün yanına geldi, tekmelemeye başladı.

- Durdurun bu gürültüyü!

- !!!

- Mahalle uyuyamıyor!

- !!!

Buraya yazamayacağım çirkin küfürler ederken ağzından salyalar akıyordu. Ayağı ucuna gelen boş bir kutuya sertçe vurdu. Kutu, şımarık bir çocuğun sapanından çıkmış gibi vınlayıp, sokak arasında takur tukur sesler çıkararak kayboldu.