Yaratılış ve Yaratıcı -11-
PROF. DR. YUSUF ÖZERTÜRK
EVVELCE ALLAH'TAN BAŞKA HİÇBİR ŞEY YOKTU
*Zamandan, mekândan, ihtiyaçtan, cisimlenmekten, her türlü noksanlıklardan münezzeh(uzak olan) olan sadece ve sadece Yüce Allah-ü Teâlâ'dır. Hiçbir şey yokken sadece O vardı. Allah, ezelî ve ebedîdir.
O'nun önü-sonu yoktur. Bütün herşeyi O, var etmiştir. Allah hakkında sorulan bir soru üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle cevap vermiştir: 'Ezelde Allah vardı ve O'ndan başka hiçbir şey yoktu'(1).
Allah, bilinmeyi murad etmesiyle, Kâinat ve içindekileri(Makro ve Mikro kozmoz) yaratmıştır. Allah-ü Teâlâ, 'Ben cinleri ve insanları yalnız beni tanıyıp, (bana) kulluk etsinler diye yarattım' demektedir(Zariyat-56). Ayrıca bir hadis-i şerifte de Cenab-ı Hakk'ın 'Ben gizli bir hazineydim, bilinmek istedim ve mahlukatı yarattım' dediği rivayet edilmektedir(2). Burada şöyle bir soru akla gelebilir; 'Allah, Kâinat ve içindekileri neden yaratmıştır, ihtiyacı mı vardı'
Hâşâ! Allah, ne zatı ve ne de sıfatları itibariyle hiçbir şeye muhtaç değildir, O, Samed'dir. Allah mutlak kemâl sahibidir. Allah, Kur'ân'da şöyle buyurmaktadır; "….Şüphesiz ki, Allah âlemlerden müstağnidir (onlara muhtaç değildir.)" (Âl-i İmrân-97). Kâinat ve Mahlukatın yaratılması, Allah'ın Azamet ve Kibriyasına bir katkı sağlamadığı gibi, onların olmaması da, O'nun İzzet ve Celâline bir noksanlık getirmez.
Her şeyi yaratan Allah-ü Teâlâ'nın, yarattıklarından bir fayda beklemesi düşünülemez. Bilakis mahlukat ihtiyaçlarını, O'nun yarattıklarından temin etmektedir. Mahlukatın kemâlleri, haseneleri de Allah'ın kendilerine verdikleri kadardır. Ve de bunlar gerçek değil, Allah'ın sıfatlarının tecellileri ve geçici gölgeleridir. Allah''ın ne zatı ve ne de sıfatları.
Yarattıklarının mahiyetine ve sıfatlarına benzemez. Allah'ın kudsî mahiyeti sadece kendisine mahsustur (zatı, sıfatları hiçbir şeye benzemez. ). Allah-ü Teâlâ'nın, varlığı zaruri ve vâciptir, yokluğu muhâldi r(akıl kabul etmez. ). Hâşâ! 'Allah'ı kim yarattı' diye sormak abesle iştigaldir. Çünkü, teselsülü ne akıl ve ne de ilim kabul eder. O zaman birinin yaratıcısı, bir diğerinin yaratığı olmuş olur ki, bir şey aynı anda hem yaratılan, hem de yaratan olamaz. Bu durmda bir ve tek olan(Ehad) Allah'ın, hem ilâh, hem de kul olması gerekirdi. Bu durumu akıl milyar kere milyar akıl olmaktan çıksa yine kabul etmez. Kâinat ve mevcudatın yaratılış hikmetleri
*Bu meseleye Bediüzzaman şöyle bir açıklama getiriyor(*): Birincisi Allah'a bakar: '…Nihayet kemâlde bir Cemâl ve nihayet cemâlde bir Kemâl, elbette kendini görmek ve göstermek, teşhir etmek istemesi en esaslı bir kaidedir. . ' Yani diyor ki, Cenab-ı Hakk'ın esmâsı, mahlukat aynalarında (nebat, hayvan, insan, Allah'ın icraatlarına birer ayna gibidir. ) tecelli ediyor.
Allah'ın sanatı, iradesi, ilmi, merhameti, vs mahlukta tecelli ediyor ve aşikâre görünüyor (Görmek isteyen gözler, çiçeklere, meyvelere, hayvanlara, insanlara, yavrulara, vs baksınlar. Onlarda, Allah'ın iradesinin, ilmi ve sanatının, merhametinin, rahmetinin, birer cilvesini görecektir). Allah'ın sıfatları tecelli etsin veya etmesin, zatında olduğu için neticede kemâldedirler. Ama esmâ-i hüsnâsının (güzel isimlerinin) kemâli mevcudatın yaratılmasıyla ortaya çıkar (bir sanatkârın, sanatını eserinde göstermesi gibi). Madem Allah-ü Teâlâ, Rahman, Rahîm, Hâlık, Rezzak, Kerim, Kâdir, Semi, Bâsîr'dir. Öyle ise; Bu isimler iktize ederler ki, mahlukun icadını, rızkını vermeyi, ikram etmeyi, onları korumayı, seslerini işitmeyi, hallerini görmeyi de isterler. Allah, nihayet derecedeki Kemâldeki Zatı'nı, Esmâ-i hüsnâsını, Sıfatlarını sever. Aynı zamanda da, her bir Esmâsının varlıklar üzerinde tecelli etmesini de sever. Allah'ın, Kâinat'ı ve mahlukâtı yaratması, lütfûnu, ihsânını, onların üzerinde göstermesi, yokluktan, onları yaratmamasından daha güzeldir.
Bir ilim sahibi, sanatkâr ve cömert bir zenginin ilminden, sanatından ve malından başkalarının da istifade etmesi onu memnun ettiği ve ondan zevk aldığı gibi, Allah-ü Teâlâ'da sonsuz hazinelerinden, ikramından, sanatından muhtaç mahlukunun istifade etmesinden elbette kudsi bir zevk alacaktır. Allah-ü Teâlâ, şu Kâinat'ı ve mahlukâtı, özellikle insanı ve insanın en kâmilleri olan Peygamberleri, peygamberlerin seyyidi olan Hz. Resûl-i Ekrem'i, bu hikmetlere binaen yaratmıştır. Allah, güzel ahlâk sahibi Habib-i Ekremini ve O'nun ashabını ve O'nun yolundan giden mü'minleri de sever. Allah, bütün mükevvenâtı, O, 'Habib-i Zişân için yarattı' denilse yanlış olmaz. Yalnız, Allah'ın sevgisi, şefkâti, mahlukunkine benzemez. O'nun muhabbeti, şefkâti, merhameti de zatının kudsîyetine münasiptir.