Popülerlik gerçekliği örtüyor
Postmodern zamanların her şeyi popülerleştiği bir durumu yaşamaktayız. Bu durum kimi zaman modernliğin kültüre yaklaşımına bile hasret duymayı sonuçlayabiliyor. Zira modern kültürde en azından kültürler arasında bir hiyerarşi söz konusu iken, popülerleşmeyi dengeye getirebilecek ya da bir örneklik oluşturacak yüksek kültürden bahsedilebilirdi. Türk Sanat Musikisi'nin bu minvalde bir alıcısı vardı.
Postmodernlik kültürdeki bu hiyerarşileri kaldırarak toplumları popüler kültürde eşitledi. "Eşitlik" kelimesi özellikle toplumda yaşanılan veveya hissedilen mahrumiyet duyguları söz konusu olunca, bir özleme dönüştüğünden dolayı "büyülü" bir nitelik kazanmaktadır. Aslında burada gerçekleşen bir "eşitleme" olmaktan ziyade, geniş bir kitleselleş(tir)me yaratılarak onların yönetimselliğinin sağlanmasıdır ki, en nihayetinde ucu kapitalizmin yarattığı piyasa koşullarına insanların uydurulmasından geçmektedir.
Dünya kurulalıdan bu yana değişen sosyal çevre ve teknolojinin yanında değişmeyen şey insanlardan bir kısmının diğerleri üzerine egemenlik kurarak tahakküm etmek olduğunu söyleyebiliriz. Bazı insanlar "biz diğerlerinden daha çok yiyeceğiz ve bu bizim hakkımızdır "yollu söylemle sömürüyü meşrulaştırmaktadırlar. Bunun sonucunda farklı güç enstrümanlarına sahip olanların elde ettiği imtiyazlar ile sömürü meşrulaşabilmektedir.
Daha da ötede bu meşrulaştırma araçlarından birisinin ve hatta en etkilisinin din olmasıdır. Marx'ın söyleminde din gerçekliğin üzerini örten ve onu görünmez kılan bir enstrümandır. Bu minvalde kitleler için teskin edici niteliğiyle din önemli bir işlev görürken, aynı zamanda statükonun meşrulaştırımını pekiştirebilir. Doğrusu Marx'ın bu tespitlerinde haklılık payı olduğunu belirtelim.
Fakat insanlık tarihi gözden geçirildiğinde dinin ikinci bir fonksiyonu daha ortaya çıkmaktadır ki bu, Marx'ın gör(e)mediği dinin ikinci rolüdür. Din gerçekliğin üzerini açarak insanlar nezdinde hakikatin tecrübe edilmesini sağlamaktadır. Aslında paradoks gibi görünen bu durum, tarih boyunca tüm dini söylemlerde izlenebilir.
Bu durumu tespit edenlerden birisi de Ali Şeriati'dir. Şeriati içeriğinde bazı ideolojik göndergeler olsa da "Emevi İslamı" ve "Peygamber islamı" ayrımında İslam'ın oluşan formlarında dinin ikili rolüne atıfta bulunmaktadır. Burada gerek peygamberler tarihi gerek İslam'ın tarihine bakıldığında benzer durumu görmek mümkündür. Nihayetinde peygamberlerin hepsi statükolaşan ve insanın insan üzerinde tahakküm kurmasına dönüşmüş "dinsel"liğe itirazla sahih bir dini anlayış kurmak ve insanı bu tahakkümden kurtarmak üzere hareket geçmişlerdir. Bu sebeple İslam'ın temel amacı insanı eşya karşısında özgürleştirmektir.