Paradigma Sorununu Gör(e)memek

Bugün insanlar farklı dertlerden mustarip olarak sürekli yakınmaktadırlar. Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel alanlarda detaylandırılabilecek bu sorunlara çoğunlukla teknik bir mesele olarak bakılmaktadır. Halbuki bugün giderek ağırlaşan sorunların önemli bir kısmı varoluşsal bir boyut taşımaktadır. İnsanlar ise bu sorunların temeline inmeden teknik olarak çözülebileceğini düşünmektedirler.

Osmanlı'nın son döneminden itibaren bir şekilde etkileşim içinde olduğumuz modernleşme sürecinde teori ve pratikler anlamında ciddi bir aktarım meydana gelmiştir. Bu aktarımlar birkaç bileşen etrafında belirginlik kazanmıştır. Öncelikle bu aktarımlar bir ihtiyacı gidermek üzere yapılmıştır. Osmanlı'nın Batı karşısında kendi durumunun farkındalığıyla yaptığı bu aktarımlar diğer yandan sorunları halletmeye yönelik hem teori hem de pratiği kapsamaktaydı.

Bu aktarımlar detaylara bakıldığında birkaç farklı boyutu görmek mümkündür. Birincisi, Osmanlı toprak kaybetmesi sebebiyle durumun farkındalığını yaşarken, kısa sürede teknolojik gelişme ve orduda reformasyon ile meseleyi halledeceğini düşünmüştü. İkincisi, topumun üst kesimleri Avrupa'dan ithal edilen lüks malları satın almaktaydı. Dolayısıyla toplumun üst kesimleri başta olmak üzere kılık, kıyafet, gündelik yaşam araçlarında "Batılı" tipi egemen olmaya başlamıştı. Üstelik bu aktarımlarda söz konusu olan sadece maddi ve fiziksel ögeler değil, düşünce ve akımlardı aynı zamanda.

Batı ile ilişkiler ve aktarımlarla ilgili olarak günümüze kadar uzantıları ile tartışmaya bir bakabiliriz. Özellikle batıcılar hem form hem de içerik olarak batılılaşmak gerektiğini savunurken buna göre pratikler geliştirilmesine çalışıyorlardı. İslamcılar da kendi içerisinde bazı farklılıklar taşımakla birlikte, Batı'nın tekniğini alıp ahlakını bırakmaktan bahsediyorlardı. İslamcıların geliştirdikleri bu argümanın ne kadar geçerli olabileceği şeklindeki tartışma hala çözülebilmiş değildir.

Fakat bu argüman ve tartışma aslında önemli bir problemi deşifre etmektedir; paradigma. Modernleşme üzerine tartışma yapılırken meselenin sadece teknolojik boyutlarının öne çıkarılması, modernliğe yönelik eleştiri getirilmesi durumunda bunun direkt teknoloji karşıtlığı olarak değerlendirilmesi konunun paradigma boyutunun konuşulmasının zayıfladığını bize göstermektedir. Özellikle geçmişte modern paradigmalar karşısında daha eleştirel olan İslamcı düşüncenin modernleşme karşısında direnç noktalarını kaybettiği gözlemlenmektedir.

Osmanlı Dönemi'nde de ilk başta görülemeyen meselenin bir paradigma sorununa tekabül etmesiydi. Batı düşüncesi yüzyılların içinden gelerek yaşadıkları olaylar ve dinamiklerle ciddi bir dönüşüm geçirmişlerdir. Modernlik bu bağlamda teolojik kökenlere dayanan yeni bir Tanrı, insan ve evren tasavvurudur. Bu boyut atlandığı sürece içinde yaşadığımız süreçte sömürgecilikten eğitime, teknolojiden tüketim alışkanlıklarına ve yaşam tarzlarına kadar gündelik hayatın içinde görünen sorunları köklü olarak halletmek söz konusu olmayacaktır. Çünkü bu sorunların çözümü öncelikle paradigmaldır ve içinde Tanrı, insan ve evren tasavvuruna dair bir farklılığı barındırmaktadır.