Önce "Paradigma" Düzeltilmeli

Sadece Türkiye'de değil tüm dünyada kısa tarihsel tecrübe ile (yine de 350 yıla bakmak gerekir) artık anlaşılmıştır ki, dini dışarıda bırakarak yola devam etmenin imkanı bulunmamaktadır. Belki de bu cümleyi okuyanlar günümüzde gelişen teknolojiler ve gündelik gelişmelere bakarak tam tersi bir cümleyi kurmak isteyebilirler. Fakat bunun bir gerçek olmadığı kısa ve orta vadede daha iyi anlaşılacaktır.

Bugüne kadar Türkiye'nin modernleşme tecrübesi daha çok Kant'ın, "ancak modernleşmesi, modern formatlarda konuşması durumunda dine yer verilebilir" şeklinde özetlenebilecek formlarla görünür olmuştur. İşin aslı müslümanların yaklaşımları da büyük oranda bu çerçeve içinde belirmektedir. Fakat müslümanlığın kolektif bilinci, en azından "islam'dan bugün bize kalan"lar konusunda direnç göstermiştir.

Fakat bugün gelinen noktada İslam ile modernlik arasındaki temel gerilimin paradigmal olduğu meselesi üzerinde müslümanların yeterince durmaması tıkanıklığın asli sebeplerinin başında gelmektedir. Dolayısıyla modern hayatın cazibesine kapılarak, henüz kendi Tanrı, insan ve evren görüşüne odaklanmayan müslümanlar, Kant'ın çerçevesini belirlediği ve insanı Tanrı'nın kahyalığından kurtarmayı hedefleyen bir yaşam biçimine öykünmektedirler. Böylece İslam ile modernlik arasındaki gerilim hattında yaşarken, örtük biçimde "İslam"dan gerekli faydayı temin edemediklerinden şikayet etmektedirler. Müslümanların bugün "post/modernite"ye 1980'li yıllardan daha fazla zihnen teslim oldukları rahatlıkla söylenebilir.

Tüm felsefe, ideoloji ve dinler söz konusu olduğunda bunlar arasındaki benzerlik farklılık ve en önemlisi dünyaya dair iddialarını "hakikat" düşüncelerinden anlamak ve ayırt etmek mümkündür. Yani merkeze neyi yerleştirmekte, Tanrı, insan ve evreni nasıl tanımlamakta ve konumlandırmaktadırlar Dikkat edilirse modern döneme geçiş aşamasında Kopernik'ten başlayarak kozmoloji anlayışı değişmeye başlamıştır ki, bu Tanrı, insan ve evreni farklı bir biçimde konumlandırmak demektir. Nitekim bu değişen anlayışa en kuvvetli itirazı kilise gerçekleştirmiştir.

Bugün içinde yaşadığımız "dünya" ve "insan" tartışılırken iki nokta kanaatimizce gözardı edilmektedir. Birincisi, olaylar ve birebir insanlar konuşulurken, bunları çözümleyebileceğimiz asıl paradigma tartışması atlanmaktadır. İkincisi, özelde "hakikat" düşüncesinden yola çıkarak mevcut dünya yorumlanmamaktadır. Bu da "külli" bir bakış açısına sıçrama yapılmasına engel olmaktadır.

Bugün modernlikten postmodernliğe doğru evrilen dünyanın en temel problemi "hakikat" noktasında bir belirsizliğe sürüklenmesidir. Modernlik insanı Tanrı'nın yerine ikame eden bir kozmoloji kurmuştu. Bunun sonucunda eşya, dünya, evren ve hatta Tanrı'yı insan tanımlamaya başlarken hakikat anlayışını da belirlemişti. Bugünkü gerilim de insanın evren, insan ve eşyayı değiştirmek üzere hareket etmesinden kaynaklanmaktadır.