İnanç ve Bilgi Dengesi(zliği)

İnanç ve bilgi ya da bilim arasındaki ilişkilerin tartışma konusu olması modern dünyada daha da yoğunlaşmıştır. Bir yandan bilim üzerinden daha çok deneyimlenebilir ve açıklanabilir bir dünya anlayışının dini alanları temellük etmesi beklenirken, diğer yandan inancın insan hayatındaki kapsayıcılığı da devam etmektedir.

Hemen yazının temel problemini zikredelim; müslümanların bugün için başarısızlıklarındaki en temel faktör inanç ile bilgi arasındaki ilişkide dengenin sağlanamamasıdır. Bu dengesizlik bir yandan fenomenler dünyasında "bilgi" ve "bilim" alanının tümüyle metafiziğin temellüküne verilirken, diğer yandan inancın uzun vadede kendi üzerine kapanan bir dünya görüşü oluşturma yönünde kuvvetli şekilde yol almasıdır.

Bugün inanç ve bilgi arasındaki ilişki açısından tüm dünyada bu problemler kendisini göstermektedir. Fakat İslam ve Batı düşüncesini (Postmodernizm) iki ayrı paradigma ve Batı düşüncesini egemen bir dünya görüşü kabulünden hareketle, Batı düşüncesinin de önemli bir handikapla malül olduğunu belirtmeliyiz. Bu da modernleşme sürecinde ve bilhassa 19. Yüzyıldan itibaren bilgi ve bilimin Tanrı'dan yaya da inançtan kopuşudur.

Şimdi Batı düşüncesi modernleşme sürecinin geldiği yerde bu handikabın sonuçlarıyla uğraşmaktadır. Aslında özellikle 20. Yüzyıldan itibaren yaşanan bir dizi gelişme bu sonuçları bize göstermektedir. Meselâ; bunlardan birisi nihilizmdir. Nihilizm insanı bir amaçsızlık etrafında tüketmektedir. Bilhassa insanın kendisini merkeze oturtarak Tanrı yerine ikame olmaya çalışması bu krizi daha da derinleştirmiştir. Yine her şeyin bilimin deneyim alanında halledilebileceği iddiası, insan ve evrenin metafizik gerçeklerini kapsayamadığı için bir maluliyetle ortaya çıkmıştır.

Bugün ortaya çıkan görüntüde teknolojik imkanların genişliği hatta makinaların giderek hakimiyeti ele geçirmesi modernitenin başarı hanesine yazılan bir husustur. Nihayetinden transhümanizm çerçevesinde insana yapılan dokunuşlar ciddi iddialar taşımaktadır. Daha da ötede yapay zekanın gelişmesi, giderek insanın epistemolojik düzlemde Tanrı karşısında elini yükseltmesi şeklinde de okunmaktadır. Fakat tüm bunların fenomenler dünyası sınırları içinde kalması, insan ve evrenin bütüncül gerçekliği karşısında yetersizlikler yaşa(t)maktadır.

İslam dünyası ise özellikle bilgi ve bilim konusundaki hakimiyetini ve derinliğini yitirdikçe inancı metafizikleştirerek bilginin yerine ikame etmeye çalışmaktadır. Bir başka deyişle, bilgi ve bilim üzerinden yapması gereken şeyleri terketmektedir. Böyle bir durumda müslüman söylemden bakıye kalan tek şey, Batı'nın ürettikleri karşısında sürekli onların caizliğini tartışmak olmaktadır. Bu ise bugün gelinen noktada müslümanların Batı'ya daha çok öykünmelerini sonuçlamıştır. Hatta ortaya çıkan gelişmeler müslümanların kendi paradigmalarına olan güvensizliklerini pekiştirmektedir.