Bir işe girişildiği zaman ona köklü bir yaklaşımla bakmak esasen bir zarurettir. Tam da bu sebeple "tanım(lam)ak" atılacak ilk adım olarak kabul edilmelidir. Hayat tecrübem bana göstermiştir ki, insanın en iyi bildiğini düşündüğü şeyleri bile tanımlamaya kalkıştığında zorlanması söz konusudur.
Meseleyi köklü bir şekilde ele almak deyince İsmet Özel'in bir sözünü hatırlatmanın zamanıdır. Mealen söylüyorum; Bir meseleyi kökten ele almakla kökten çözmek farklı şeylerdir. Müslüman bir meseleyi kökten ele almalıdır, fakat meseleyi kökten çözeceğini söylemek bir Tanrılık iddiasıdır. Gerçekten bir meseleyi olabildiğince sağlıklı bir şekilde çözmeye çalıştığınızda bile, insani faktör onu tavsatır ve ilişki biçimlerini bozar. Ancak meseleyi kökünden düşünmek gereklidir.
"Tanım(lam)ak" iki boyutlu olarak kavranmalıdır. Birinci boyut, dünyayı ve eşyayı olduğu gibi tanım(lam)ak. Modern mentalite buna eşyanın objektif tanımı ismini vermektedir. Peki dünyayı ve eşyayı "olduğu gibi" tanımlamak mümkün müdür Kant süjeyi merkeze alarak geliştirdiği felsefesinde bunun mümkün olmadığını söyler. Çünkü eşyaya dair tanımlarımız süje dolayımından geçerek (kategoriler) ete kemiğe bürünmektedir. Kant'ın "kendinde şey" dediği biçimde eşyayı olduğu gibi bilmek söz konusu olamaz.
Modern dünya ilk başlarda çok kuvvetli bir şekilde pozitivist yöntemi öne sürmüştü. Buna göre bir şey ancak olgusal nitelik kazandığında ancak kabul edilebilir. Burada olguların insan tarafından direkt kavrandığı varsayılmakta, diğer yandan olguların dışında bir hakikat yok sayılmaktadır. Diğer yandan süje ile obje arasındaki ilişkide eşyanın insana olduğu gibi kendisini gösterdiği bir bilim anlayışı olarak sosyolojinin erken dönemlerinde de kabul edilmişti.
Nitekim Durkheim sosyolojinin ilmihali sayılabilecek "Sosyolojik Yöntemin Kuralları" isimli kitabında sosyal gerçekliğin olgusallığı sonrasında kendisine uymaya zorlayıcılık özelliğinden bahsetmektedir. Burada geçerli olan insan ile eşya ya da süje ile obje arasında birebir tekabüliyetin varlığını kabuldür.
Tanımlamanın ikinci boyutu ise eşyaya dair insanın yaptığı yüklemelerdir. Bu yaklaşım insan ile eşya arasındaki birebir tekabüliyetin dışında insanın kurduğu dünya ve anlam yüklemelerini öne çıkarmaktadır. Yani objektif olarak varolan dünyanın dışında bir de süjenin anlam yüklediği ve kurduğu bir dünya vardır. Weber'in anlamacı sosyolojisi çerçevesinde bugün daha çok atıf yapılan görüş de budur.

17