Bu Yüzyılın Buhranı

Bu yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakırken, birçok açıdan iyimserlik havasının da giderek dağıldığını gözlemlemekteyiz. Bu durum sadece dünyanın farklı yerlerinde çatışmaların olması, dünyanın giderek güvenlik eksenli bir politika ile sarmalanması üzerinden değil yüzyılı önümüze bir ümit olarak açabilecek düşünsel paradigmanın belirginleşmemesi bağlamında da okuyabiliriz.

Dünyanın şu anki manzarasında birbiriyle ilintili iki boyuta dikkat çekmeliyiz. Bunlardan ilki postmodern bir dünyanın giderek bütün ilişki biçimlerinde kendisini göstermesidir. Modernlik dünyaya dair iddialarını daha net ve çerçeveli bir şekilde söylerken, postmodernlik "ara durum" yaratmıştır. Buna göre öznellik üzerinden sonsuz özgürlük yaratımı gibi görüntü vermekte, fakat dünyada giderek güç kazanan aktörlerin eline insanları terk etmektedir. Arada kalma durumu ise, insanların "doğru"luk ve "yanlış"lık kriterlerinim elinden alınarak kaygan bir zemine terkedilmesi. Özellikle kaygan zeminin oluşması, bir propaganda olarak dinden özgürleşme denilen modernlik projesinin de gerçekleştiğini insanlara müjdelemektedir. Dinden özgürleşme propagandasının da yeni nesilde farklı boyutlarda karşılık bulduğu da gözlemlenmektedir.

İkincisi, dünyada kapitalizmin yeni boyuta geçmesi sonucu kitlelerin ekonomik, sosyal, kültürel bağlamda çok boyutlu bir krizin içine girmeleridir. Aslında Trump'ın iktidarı önemli oranda bunun işaretlerini vermektedir. Trump modernleşme ile birlikte insan merkezli modernitenin ortaya koyduğu Batılı değerleri bir kenara bırakarak, dünyanın farklı ülkelerinin mallarına göz dikmiş bulunmaktadır. Amerikan ekonomisini ve dünyadaki gücünü kurtarmak adına böyle yapıyorsa da, son kertede artık kuralsız bir dünya belirginleşmeye başlamıştır.

Öte yandan Avrupa da bu kuralsızlığı yaşadığı krizleri aşmak üzere takip etmektedir. Özellikle Avrupa ülkelerinde göçmen sorunu sonuçları itibarıyla bu ülkelerin politikalarını ciddi anlamda belirleyen geniş bir etkiye sahiptir. Bir yandan iş ve istihdam için kendi nüfusu yetmeyen, ancak diğer taraftan dışarıdan gelen göçmenle nüfusunu korumaya çalışan Batılı ülkelerin devletlerin yaşadıkları kaygılar giderek artıyor. Üstelik onlar da insan hakları başta olmak üzere vurguladıkları değerlerinde giderek tükendiğini hissetmektedirler.

Tüm bunların sonucunda daha önce bahsettiğim "dünyanın marabalaşması" fenomeni giderek etkisini artırıyor görünmektedir. Dünyanın marabalaşması esasen dünyada ciddi bir kitleyi bir yoksulluk içine sürüklerken, aslında bunun sadece ekonomik bir içerik taşımadığını ve giderek her bakımdan yoksunluğa doğru yol aldığını belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla bu kitlelere Kur'an'ın bir kavramsallaştırmasını kullanmak gerekirse "müstazaf" demek yerinde olacaktır. Müstazaf Kur'an-ı Kerim'in kullanımında zihin ve entelektüalite bakımından zayıf düşürülmeyi de kapsamaktadır. Bir başka ifadeyle, yoksunlukları giderek kendisini zihni ve entelektüalite bakımından da zayıf düşürmüş kitlelerdir ki, zihinsel sömürü de burada yer almaktadır.