"Aşkın"a Sıçrama Yapmak

"Düşünce" insanoğlunun yüzyıllar boyunca kendi varoluşuna uygun bir faaliyeti olarak gündemdedir. İnsanın içinde yaşadığı evrende diğer varlıklardan farklı olarak bir akla sahip olması, düşünebilmesi onu farklı bir konuma yerleştirmektedir.

İnsanın kendisini kuşatan evren ve eşya ile ilişki kurması kaçınılmaz bir durumdur. Bu ilişki ister istemez insanın sahip olduğu potansiyeller üzerinden bilgi elde etmesi ve deneyimlemesi yoluyla gerçekleşecektir. Bu potansiyeller ise ilk başta aklı ve duyu organları olarak ortaya çıkmaktadır. İnsanın sadece bu potansiyelleri kullanarak elde edeceği bilgiler, insan-eşya, insan, evren ve eşya-evren vb. arasındaki kuracağı ilişkilerde "düşünme" temel bir faaliyet olarak ortaya çıkacaktır.

Bir an için insanın eşya hakkında herhangi bir bilgisi olmaksızın dünyada yalnız başına yaşadığını düşünelim. Bu insanın henüz kendisini bile tanımadığı, ismini bilmediğini varsayalım. Aslında bu durum kültür öncesi bir doğal dünyayı ifade etmektedir. İnsan muhatap olduğu bu tikeller bolluğunda kendi konumunu öğrenmeye çalışacak, yanı sıra eşyaya isim vermeye ve onun bilgisini elde etmeye ve bunlara dayanarak evrene dair deneyimler gerçekleştirmeye çalışacaktır.

Bugün yaşayan bizler zaten bir kültürel birikimin içine doğmakta, aileden başlayarak sosyal çevre ile eğitim ve iletişim imkanları çerçevesinde eşyanın isimlerini ve onlara dair bilgi birikimlerini hazır bir şekilde elde etmekteyiz. Dolayısıyla insan kendisini kuşatan eşya ile ilgili sıfırdan soru sormamaktadır. Söz gelimi; ağaç, bardak, ev, su vb. eşya zaten adlandırılmış biçimde insana verilmektedir.

Eşyanın bu isimleri insanlar arasında toplumsal bir konsensus gereği kullanılmaya devam etmektedir. Esasen Ferdinand Saussuare dili toplumsal bir yapı ve sistem olarak ele almaktadır. Dolayısıyla gündelik hayatta eşyaya dair yapılan isimlendirmelerin kullanılmaları bir toplumsal uzlaşma ile olmaktadır. Şu anda yaşayan insanlar eşyanın bu isimlerini öğrendikleri şekilde kullanmaktadırlar ki, çoğunlukla bunlar bir sorgulama konusu olmazlar. Zira eşyanın isimleri konulurken yanında değildik.

Bir anekdot konuyu daha iyi anlatacaktır. Adamın birisi bir kişiye misafir olmuştur. Misafiri ağırlamak üzere ev sahibi et pişirmektedir ve bunun kokusu misafire kadar gelir. Bu arada misafir duvara asılmış olan rakun derisini görür ve pişen etin rakun eti olduğunu düşünür. Ev sahibi sofrayı hazırlayınca ne eti olduğunu sorar. Ev sahibi "tavşan" diye cevap verir. Misafir rakun derisini işaret ederek bunun rakun olduğunu iddia eder. Karşılıklı iddialaşmalar devam eder. Sonunda ev sahibi "rakun" olduğunda ısrar eder ve cümlesini şöyle bitirir: "İsmi konulurken yanında mıydın"