Cumhuriyetimizin son 20 yılı, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde Türkiye'nin içinden geçtiği en kapsamlı atılım dönemlerinden birini temsil etmektedir. Eğitim, sağlık, savunma sanayii, turizm gibi pek çok alanda yaşanan büyük gelişmelere paralel olarak ulaştırma ve altyapı yatırımları da tarihsel nitelikte bir dönüşümün önünü açmıştır. Bu süreçte yalnızca büyük projelerin hayata geçirilmesi değil, aynı zamanda bu hizmetlerin ülkenin en ücra noktalarına kadar götürülmesi, toplumsal bütünleşme ve bölgesel kalkınma açısından kritik bir rol oynamıştır.
Bu dönemin en önemli özelliği, sunulan hizmetlere tüm vatandaşlarımızın erişiminin kolaylaşması ve uzun dönem çeperde tutulan büyük kitlelerin merkeze doğru yolculuklarının kolaylaşmış olmasıdır. Aslında 20 yıl gibi kısa bir süreye sıkıştırılan bu hizmetlerin kapsamı ve ölçeği aslında tam olarak değerlendirilememiştir. Bu dönemde yapılan atılımların her biri kapsamlı değerlendirilmelere ihtiyaç duymaktadır. Bu döneme sıkıştırılan yatırımlar yapılmamış olsaydı Cumhuriyetin ikinci yüzyılını Türkiye Yüzyılı olarak bir çerçeveye oturtmak ve büyük ve yeni hedefler koymak mümkün olmazdı.
Bu kapsamda toplumsal hareketliliği artıran; şehir merkezlerini yakınlaştıran; üretim ağlarını güçlendiren ulaştırma yatırımları sayesinde uzun yıllardır dışarıda kalan büyük kitlelerin ekonomik ve sosyal hayata daha etkin katılımı sağlanmıştır. Böylece Türkiye, ulaştırma alanında daha önce birkaç büyük merkezde yoğunlaşmış hizmetleri tüm ülke sathına yaygınlaştırarak hem bölgeler arası gelişmişlik farklarını azaltmış hem de sanayi ve ticaretin ülke geneline yayılmasına zemin hazırlamıştır. Yukarda ifade ettiğimiz gibi son 20 yılda ulaştırma alanında yapılan bu büyük hamleler olmasaydı bugün Türkiye'nin ikinci yüzyılı için iddia edilen "Türkiye Yüzyılı" idealini ortaya koymak da oldukça güç olacaktı. Çünkü bu idealin gerektirdiği ekonomik dinamizmin, altyapı bütünlüğünün ve teknoloji kapasitesinin inşası büyük ölçüde bu dönemde yapılan yatırımlar sayesinde mümkün hale gelmiştir.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığımız tarafından yürütülen yatırımlar, Türkiye'yi adeta bir açık hava şantiyesine çevirmiştir. Bu kapsamda bölünmüş yollar ve otoyollar ile şehirler arası mesafe algısı değişmiş, dev tünel projeleri ile coğrafi engeller aşılmış, köprüler ve denizaltı geçişleri ile kıtalar arasında hızlı bağlantılar sağlanmış, şehir içi raylı sistemler ve metro ağları birçok ilde yaygınlaştırılmış, demiryolu taşımacılığı yeniden önceliklendirilmiş, yüksek hızlı tren ağları hayata geçirilmiş, yeni havalimanları ile hava yolu erişimi ülke geneline yayılmış, deniz taşımacılığı ve liman yatırımları ile ihracat kapasitesi artırılmış ve fiber internet, uydu ve iletişim altyapılarındaki gelişmeler ile dijital entegrasyon güçlenmiştir. Böylece Türkiye, doğu-batı ve kuzey-güney ekseninde büyük ulaşım koridorlarının kavşak noktası haline gelmiş; küresel tedarik zincirlerine eklemlenme kapasitemizi önemli ölçüde artırmıştır.
Demiryollarında Milli Atılım ve Yerli Sanayi Ekosistemi
Son dönemde demiryolları Türkiye'nin ulaştırma stratejisinde yeniden merkezî bir konuma yükseldi. 2002 yılında toplam 10 bin 948 kilometre olan demiryolu ağımız 2025 yılı itibarıyla 13 bin 919 kilometreye çıktı. Mevcut kent içi raylı sistem ağının yaklaşık yarısı bu dönemde inşa edildi. Demiryolu ağı genişlerken modernizasyon çalışmaları da hız kesmeden devam etti. Sinyalli hat uzunluğu 2002 yılında 2 bin 505 kilometre iken 2025 yılında 8 bin 46 kilometreye yükseldi. Elektrikli hat uzunluğu ise aynı dönemde 2 bin 122 kilometreden 7 bin 274 kilometreye yükseltildi. Diğer taraftan, genişleyen ve kapasitesi artan demiryollarında yalnızca yolcu sayısı artmadı, ayrıca yük taşıma kapasitesinde de önemli artışlar sağlandı. Örneğin, 2002 yılında 14 milyon ton olan yük taşıma kapasitesi 2024 itibarıyla 31,7 milyon tona yükseldi.
Hem yolcu hem yük taşımacılığında demiryolunun payını artırma hedefi doğrultusunda altyapı yatırımları hız kazanırken, bu hamleyi sürdürülebilir kılacak en önemli unsur olan araç üretimi de millî bir perspektifle geliştirilmektedir. Bu çerçevede, yerli ve millî hızlı tren üretimi, yalnızca ulaştırma alanında dışa bağımlılığı azaltan bir adım değil; aynı zamanda ülkemizin ileri mühendislik, yüksek teknoloji ve sanayi kapasitesinin gelişmesine katkı sağlayan stratejik bir projedir. Türkiye, bu hamle ile yalnızca kendi ihtiyacını karşılamakla kalmayacak; orta ve uzun vadede bölge ülkelerine teknoloji ve araç ihracatı yapabilecek potansiyele kavuşacaktır.

6