Türkiye, son yirmi yılda Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde toplumsal yaşamın hemen her alanında geniş ölçekli bir dönüşüm sürecinden geçmiştir. Eğitim, sağlık, ulaştırma, altyapı, enerji, savunma sanayi ve turizm gibi çok çeşitli alanlarda atılan kararlı adımlar, ülkenin hem bölgesel hem de küresel ölçekte güçlenmesini beraberinde getirmiştir. Bu dönüşümün en stratejik boyutlarından biri ise kuşkusuz savunma sanayinde yaşanan yükseliştir. Bugün savunma sanayi, yalnızca askeri kabiliyeti artıran bir alan olmanın ötesinde, ekonomik büyümenin, teknolojik gelişmişliğin, uluslararası etkinliğin ve ülkenin kendine güveninin temel unsurlarından biri hâline gelmiştir. Ortaya çıkan tablo, bir ülkenin uzun vadeli bir vizyonla, kendi imkânları ve insan kaynağıyla nasıl bir başarı hikâyesi yazabileceğinin somut bir örneğidir.
Bu başarı hikâyesinin temelinde 2004 yılından itibaren uygulanan istikrarlı politikalar ve kurumsal yapılanmalar bulunmaktadır. Bu dönemde savunma sanayinde yerli katkı oranı yaklaşık yüzde 20 seviyesinden yüzde 80'in üzerine çıkmış; böylece Türkiye kritik teknolojilerde dışa bağımlılığı hızla azaltarak kendi kendine yeter bir üretim altyapısı kurmuştur. Yerli üretimin bu ölçekte artması, savunma sanayini hem stratejik hem de ekonomik açıdan ülkenin lokomotif sektörlerinden biri hâline getirmiştir.
Bugün Türk savunma sanayii, 20 milyar doları aşan yıllık ciro, yaklaşık 3,5 milyar dolar Ar-Ge harcaması, 1.380'in üzerinde aktif proje ve toplam değeri 100 milyar doların üzerinde olan geniş bir proje portföyü ile faaliyet göstermektedir. Ekosistem içerisinde 3 bin 500'den fazla firma yer almakta ve ortalama yaşı 34 olan 100 binin üzerinde nitelikli çalışan görev yapmaktadır. Böyle bir insan kaynağı altyapısı, Türkiye'nin genç nüfus avantajını teknolojiye ve inovasyona dönüştürebilme kapasitesini ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, genç ve uzmanlaşmış insan kaynağı, Türkiye'nin teknolojiyi millîleştirme ve özgün sistemler geliştirme kabiliyetini her yıl daha ileri taşımaktadır.
Savunma ihracatı da bu başarı hikâyesinin en güçlü göstergelerinden biridir. 2024 yılında ihracat bir önceki yıla göre %29 artarak 7,15 milyar dolara yükselmiş, son 5 yılda ise yıllık ortalama %20 artış göstererek Türkiye'yi dünyanın 11. en büyük savunma ihracatçısı konumuna taşımıştır. Aynı yıl Türk savunma şirketleri, insansız hava araçları, helikopterler, kara ve deniz platformları, mühimmat, elektronik sistemler ve füze teknolojilerini kapsayan 10 milyar doları aşan sözleşmeler imzalamıştır. Bugün Türk savunma ürünleri 185 ülkeye ihraç edilmekte ve 230'dan fazla ürün tipi dünya genelinde aktif olarak kullanılmaktadır.
Bu gelişimin en çarpıcı örneklerinden biri insansız hava araçları alanındadır. Türkiye, İHA ve SİHA teknolojilerinde dünyanın ilk 3 ülkesi arasında yer almakta; bu alandaki ürünleri operasyonel performansı, maliyet etkinliği ve geniş kullanım alanı nedeniyle küresel ölçekte tercih edilmektedir. Bunun yanı sıra Türkiye, kendi savaş gemisini inşa edebilen 10 ülke arasında yer almakta; radar sistemleri, elektronik harp unsurları, mühimmat, kara araçları ve füze teknolojileri gibi geniş bir alanda dünyada rekabet edebilir seviyeye ulaşmıştır.
Savunma sanayinin küresel görünürlüğünü artıran en önemli platformlardan biri olan IDEF 2025 – 17. Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı, 120 binden fazla ziyaretçi ağırlamış, 270 imza töreni düzenlenmiş ve toplam 9 milyar dolarlık sözleşme hacmine ulaşmıştır. Bu hacmin %65'inin ihracat odaklı olması, Türkiye'nin uluslararası pazardaki yükselen konumunu açıkça ortaya koymaktadır.
Bu gelişmelerin ardındaki temel kurumsal yapı ise Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığıdır (SSB). SSB, savunma sanayindeki dönüşümün hem mimarı hem de yürütücüsü olarak stratejik bir rol oynamaktadır. Başkanlık, uzun vadeli projeksiyonlarla sektörün ihtiyaçlarını belirlemekte, kritik teknoloji alanlarında bağımsızlığı sağlayacak programları geliştirmekte ve tüm paydaşları aynı hedefe yönelten koordinasyon mekanizmalarını işletmektedir. SSB'nin proje yönetimindeki etkinliği, tedarik modellerindeki yenilikçi yaklaşımı, sanayi-eğitim işbirliklerini güçlendirmesi ve Ar-Ge odaklı üretimi teşvik eden politikaları, sektörün performansını katlamalı şekilde artırmıştır. Bugün Türkiye'nin İHA'lardan deniz platformlarına, elektronik harpten kara araçlarına kadar geniş bir ürün yelpazesinde özgün sistemler ortaya koyması, büyük ölçüde SSB'nin kararlı ve vizyoner yönetişim modelinin bir sonucudur.

3