Politika Oluşturmada Nedensellik ve Korelasyonlar

Siyaset toplumsal sorunlara çözüm üretmek için vardır. Çözüm üretme sürecinde sorunların doğru teşhisi, sorunlara yol açan faktörler ve bağlamın doğru bir şekilde tespit edilmesi üretilecek çözümlerin sağlıklılığını belirlemektedir. Yanlış teşhis, bağlamın doğru tespit edilememesi bu şekilde geliştiren politikaların da sorunları çözme kabiliyetini düşürecektir. Diğer taraftan, arka planında birbiri ile etkileşen çok değişkenli sorunlar için nedensel bağlamın göz önünde bulundurularak üretilecek çözümler sorunların köklü bir şekilde çözümünü sağlayacaktır. Dolayısıyla, sağlam kamu politikaları neden-sonuç ilişkisine dayanmaktadır.

Nedensellik, belirli bir değişkenin varlığının, belirli bir sonucun gerçekleşme olasılığını değiştirmesi anlamına gelmektedir. (Paul F. Steinberg, New Approaches to Causal Analysis in Policy Research, Annual Convention of the American Political Science Association, Chicago, September 2-5, 2004). Karmaşık olayların anlamada nedensellik ilişkileri, öncüller ile sonuçlar arasındaki ilişkinin arka plan dinamiğini anlamayı sağlamaktadır. Burada, kritik olan nedensel ilişkiye sahip bir olayda neden değiştiğinde sonucun da değişmesidir. Bir başka deyişle, neden ve sonuç arasındaki ilişki korelasyon olmanın çok daha ötesindedir. Steinberg'in ifadesiyle, 'Geleneksel korelasyon teknikleri, öncüller ile sonuçlar arasındaki gözlemlenen birlikte değişimin ardındaki mekanizmaları anlamlı ayrıntılarla açıklamak için çok yetersiz ve kaba araçlardır.' Elbette güçlü korelasyonlar oldukça önemlidir. Özellikle nedensellik ilişkilerini yakalamada önemli destek sağlarlar. Ancak, çözümün bir sonuç doğuracak şekilde önündeki engeli aşması için çok daha fazlasına ihtiyaç vardır.

Sosyal olaylarda sebep-sonuç ilişkilerini analiz etmede Steinberg'in vurguladığı gibi en yaygın yaklaşım süreç izlemedir. Bir başka deyişle, bir olayın başlangıç noktasından oluş noktasına kadar izlediği yörüngenin veya akışın, bunlara etki eden parametreler ve aralarındaki ilişkilerin gözlemlenmesidir. Bu akış izlenirken süreç parçalara ayrılır ve her bir parçadaki neden-sonuç ilişkileri daha yakından izlenir. Nihayetinde başlangıç ve olayın ortaya çıktığı yer arasındaki makroskopik bağlam ortaya çıkar. Sosyal politikalar geliştirmede bu şekilde neden-sonuç ilişkileri açıklığa kavuşturulduğunda artık müdahale edilebilir alanlar belirlenmiş olur.

Sosyal olayların sınırlarını çizmek elbette öyle kolay değildir. Çünkü her küçük olay, içinde yaşadığı büyük bir çevrenin parçasıdır ve bu büyük çevre ile etkileşim halindedir. Dolayısıyla, olayları toplumsal bağlamından soyutlamak mümkün değildir. Bu nedenle Steinberg müdahale edilecek durumları belirlemede kaldıraç karakteristiğine atıfta bulunmaktadır. Kaldıraç karakteristiği en fazla müdahale edilebilir olan bileşenlere odaklanmayı gerektirmektedir. Steinberg'in ifadesiyle, müdahalede öncelik, istenen sonucun gerçekleşme olasılığını önemli ölçüde artıracak koşulların bulunduğu noktaya odaklanmaktır.

Bu müdahale sorunu çözse de yeni sorunlar ortaya çıkarabilmektedir. Çünkü akışkanlık dinamik bir şekilde devam eder. Her bir çözüm, öngörülmeyen başka durumlara yol açabilir. Bu bağlamda Steinberg yaban hayatı ile ilgili her bir sorun kaldıraç karakteristiği kullanılarak çözüldüğünde örtük başka önemli sorunların nasıl ortaya çıktığını örnek olarak vermektedir: '… Örneğin, yoksul bir tropikal ülkede yaban hayatı görevlilerinin nesli tükenmekte olan türlerin yasa dışı şekilde sömürülmesini engelleyemediğini gözlemleyebiliriz; burada yetersiz bütçeler, başarısızlığın açık nedenidir. Ancak bu sorun çözüldüğünde, yaban hayatı ajansının yolsuzlukla dolu olduğunu — yani daha önce kendini gösterememiş olan örtük bir başarısızlık nedenini — öğrenebiliriz. Ardından bir yolsuzlukla mücadele programı uygulanır, ama bu kez görevlilerin yeterli uygulama (yaptırım) eğitimi almadığı ortaya çıkar. Eğitim iyileştirilir, fakat girişim bu kez uygulayıcı yetkililer ile yerel topluluklar arasındaki zayıf ilişkiler nedeniyle başarısız olur — ve bu böyle devam eder. Ortaya çıkmayı bekleyen uzun bir örtük değişkenler kuyruğu vardır.'

Benzer duruma eğitim sisteminden de örnek verebiliriz. Bilindiği gibi bir öğrencinin sosyoekonomik seviyesi ile akademik başarı arasında oldukça güçlü bir ilişki vardır. Sosyoekonomik seviyede ebeveynlerin eğitim seviyesi, gelir seviyeleri, evdeki kitap sayısı ve çalışma ortamı gibi çok farklı göstergeler birleşerek ve etkileşerek bir bağlam oluşturur. Dolayısıyla, bir eğitim sistemine başlayan öğrencilerin sosyoekonomik seviyeleri farklılaştıkça akademik başarı da farklılaşır ve sosyoekonomik seviyesi iyi olan öğrencilerin lehine bükülmeye başlar. Bu durumda eğitim sistemlerinde yaygın karşılaşılan bir sorun, okullar arası başarı farkı ortaya çıkar. Veya eğitimde fırsat eşitsizliği yükselir.