Çok eleştirilmesine rağmen II. Abdülhamid Cumhuriyet'e geçişte çok kritik bir rol oynamıştır. Abdülhamid bir taraftan yaptığı yatırımlar, yeni projeler ve izlediği siyasetle uzun zamandır Avrupa karşısında istikrarlı bir şekilde mevzi kaybeden Osmanlı'nın bu mevzi kaybedişini yavaşlatmış, zaman kazandırmış, diğer taraftan yeni bir başlangıç yapılmasını mümkün kılan eğitimden iletişime, ulaştırmadan her türlü altyapıya kadar devasa yatırım hamlesini yapmıştır. Anadolu eğitim kurumları, hastaneler, posta ve telgraf hatları, demiryolları, saat kuleleri vs kapsamlı yatırımlarla ilk kez Abdülhamid ile tanışmıştır. Abdülhamid'in bu çabaları olmamış olsaydı, ne Osmanlı bu kadar dayanabilir ne de yeni bir Cumhuriyeti kurmak ve başlangıçta ihtiyaç duyulan insan kaynağı ve yatırımlara sahip olmak mümkün olurdu.
'Aşiret Mektebi' projesi de bu bağlamda Abdülhamid'in önemli projelerinden bir tanesidir. Mehmet Ali Neyzi, 'Aşiret Mektebi: Osmanlı Eğitim Tarihinde Bilinmeyen Bir Girişim' kitabında bu projeyi, gerçekleştirilme amacını, katılan öğrenciler ve Osmanlı coğrafyasındaki aşiretleri, mezunların kariyer ve hayat hikâyelerini kaleme alarak tarihin çok fazla bilinmeyen bu önemli projesine ışık tutuyor (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2025).
Mehmet Ali Neyzi'nin ifadesiyle Abdülhamid yeniden toparlanmada Osmanlı-Arap ilişkilerini güçlendirmeye özel önem vermekteydi: '…Padişah bu yeni dünyada Osmanlı-Arap ilişkilerini güçlendirmenin önemini kavramıştı. 1892 yılında başlayan Şam-Medine telgraf hattı projesini, 1900 yılında Hicaz Demiryolu inşaatı izledi. Ortadoğu'da tarımsal potansiyelin önemli bir vergi gelirine yol açabileceğine inanan Osmanlılar bu konuda önemli adımlar attılar, hatta padişah kendi adına da büyük araziler alarak örnek çiftlikler kurdurdu.' (sh.69-70). Aşiret Mektebi de aynı amaca ma'tuf bir projedir. Ancak, proje başlangıçta Arap aşiretlerinin Osmanlı ile gönül bağlarını güçlendirmek ve bölgenin ihtiyaç duyduğu askeri ve idari yönetici ihtiyacını bölgenin insanlarından karşılamak üzere planlanmış olmasına rağmen zamanla Balkanlar, Kürt aşiretleri ve Cava adaları da dâhil edilerek kapsamı genişletilmiştir.
Aşiret mektebi projesi aynı zamanda Avrupa'nın güçlü devletlerinin Osmanlı coğrafyasında uzun zamandan kurdukları okullar üzerinden yumuşak güç ile devam eden devşirme çabalarına karşı da bir önlem alma ve direnme projesidir. Çünkü bu okullar sadece yabancıların eğitim seviyelerini Osmanlı akranlarına göre daha yüksek seviyeye çıkartmaya katkı vermiyor, ayrıca Osmanlı yönetiminde önemli konumda olan ailelerin de eğitim tercihleri arasında yer alıyordu. '…Diğer taraftan aynı dönemde İngilizlerin Basra'da kurdukları yatılı bir okul dikkat çekicidir. Bu okul 1918 yılında özellikle yerel aşiret reislerinin çocukları için tesis edilmiştir. İngiliz Basra konsolosluk kayıtlarında Hindistan'daki Chief's College ve Hartum'daki (Sudan) Gordon College modelinin burası için örnek alındığı belirtilmektedir. 1868 yılında Hindistan'ın Pencap eyaleti Ambala kasabasında ileri gelen yerel liderlerin (Nawab) çocukları için kurulan Chief's College, 1886 yılında yine aynı eyalette Lahor'a taşınmış ve günümüzde Aitchison College adını almıştır. Keza yerel liderlerin çocukları için 1902 yılında Sudan'da kurulan Gordon College ise halen Hartum Üniversitesi olarak hizmete devam etmektedir.' Dolayısıyla, eğitim kurumlarının bu coğrafyada yumuşak güç olarak kullanımı da Abdülhamid ile başlamıştır.
Osmanlı bir taraftan Avrupa'da ortaya çıkan yeni bir paradigmayı anlamaya ve toparlanmaya çalışırken bu okullar üzerinden kendi coğrafyasının gelecekteki elit yöneticilerini de kaybetme riskiyle karşı karşıyadır: '…Oysa Osmanlılar için Batı'nın tecavüzü sadece askeri ve ekonomik alanlarla sınırlı kalmıyordu, aynı zamanda ideolojik bir sorundu. Eğitim alanında yabancılar imparatorluğu birçok taraftan kuşatmıştı. Bir yandan din ile bilimi birleştiren yüzlerce misyoner okulu, diğer taraftan Osmanlı azınlıklarının açtıkları yeni çağdaş okullar sonucunda Müslüman olmayan nüfusun eğitim seviyesi ciddi anlamda yükselmişti…'(sh.4). Kaldı ki söz konusu dönemde devlet okulları sayıca da bu yabancı okullardan daha azdı: '…Birçok Müslüman ailenin de çocuklarını bu okullara yollamaya başlaması yönetim için ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Zaten sayı olarak devlet okulları misyoner ve azınlık okullarının sadece üçte biri seviyesindeydi. 1888 yılında bir İngiliz'in Osmanlı yörelerini gezdikten sonra yazdıkları son derece ilginçtir: Bir an için Müslümanların İngiltere'ye misyonerler yollayarak okullar açtıklarını ve bu okullarda Hıristiyanlık aleyhine görüşler sergilediklerini düşünelim. Herhalde biz böyle bir durumda sessiz kalamazdık.'(sh.58).
Aşiret Mektebi'nin neticesi uzun yıllar sonra ortaya çıkacak olmasına rağmen o türbülanslı bir dönemde bunun düşünülmüş olması bile başlı başına büyük bir devlet olmanın bir karakteristiğidir. Neyzi'nin de ifade ettiği gibi bugünden bakıldığında çöküş dönemi olarak adlandırılmasına rağmen o dönem müthiş bir direnme ve mevziiyi yeniden kazanma çabası söz konusudur: '…Bütün bu değerlendirmelere rağmen bence Aşiret Mektebi Osmanlı İmparatorluğu'nun on dokuzuncu yüzyılın sonunda hala ne kadar güçlü ve iddialı olduğunu gösteren bir kurumdur. Genel yargı bu dönemde devletin çöktüğü ve iflas ettiği şeklinde iken Aşiret Mektebi Osmanlıların stratejik ve karmaşık projeler geliştirip uzun dönemli olarak uygulayabildiklerine dair Hicaz Demiryolu benzeri bir örnektir. Aşiret Mektebi vasıtasıyla devlet imparatorluğun en ücra köşelerine nüfus etmiş, Van'dan Yemen'e, Bağdat'tan Libya'ya uzanan idari teşkilat buradan gençleri mobilize ederek İstanbul'da eğitmiş ve daha sonra memleketlerinde ordu ve bürokraside görevler vermeyi başarmıştır…'(sh.131).
Beş yıllık eğitim veren Aşiret Mektebi'nin müfredatı da oldukça dikkat çekicidir (sh.63-64). Dini bilgilere yönelik derslerin yanında Türkçe ve Osmanlı Coğrafyası ve Tarihine yönelik dersler her yıl müfredatta önemli yer tutmaktadır. Ayrıca, cebir, hendese, resim, hıfzıssıhha ve Kanun-u Ceza da dersler arasında yer alırken Türkçe dışında Arapça ve Farsça'ya ağırlık verilmiştir. Diğer taraftan Aşiret Mektebi mezunlarının Osmanlı yönetim sistemine hazırlanabilmeleri için 1896 yılında Harbiye ve Mülkiye'de de birer yıllık özel bir eğitim programı hazırlanarak isteyen öğrencilere bu bağlamda esnek kariyer seçenekleri de sunulmuştur (sh.66). Aşiret Mektebi mezunu ve daha sonra Libya Başbakanı olacak olan Ömer Mansur hatıratında okulun müfredatı ve öğretmenlerine yönelik bir kapsamlı değerlendirmede bulunur (sh.66): 'Okulda Türkçe, Arapça, Farsça, Fransızca, Matematik, Coğrafya, Tarih ve güzel Yazı dersleri aldık. Bazı öğretmenlerimiz mütedeyyin, diğerleri laik idi. Fransızca öğretmenimiz Nadir Bey ve daha sonra Bingazi'ye tayin olan tarih hocamız Ali Nureddin çok açık fikirliydi. Ulum-u diniye öğretmeni Kâşif Efendi, coğrafya öğretmeni Tevfik efendi, geometri ve resim öğretmenimiz ise İbrahim Edhem Bey idi. Daha önce Bingazi'de çalışan Abdülmuhsin Hüseyinzade Bey ise Arapça dersleri verirdi. Ali Nazima Bey hem okul müdürü hem de Türkçe hocasıydı. Güzel hat dersine sarayda görevli olan sanatkâr Hamdi Bey gelirdi.'

4