Kıymet Terazisi
Toplum bozuldukça perspektif de bozulur. Işık azaldıkça görüntü de netliğini yitirir. Görüntü netliğini yitirince mesafe ayarlamak zorlaşır. Mesafe ayarlamak zorlaşınca insanlar birbirine dokunmak yerine çarpmaya başlar. Bu yüzden birbirini en çok hırpalayan topluluklar görüntü netliğini yitirmiş olanlardır. Önyargılarını düşüncenin kendisine dönüştürenler, hakikati göremedikleri için önyargılardan hakikat kuleleri kurar, sonra da ona inanır, hatta tapınırlar. Bu da elbette gerçeğin üzerine kalın bir perde örtmek demektir. Gerçeğin üzeri örtülünce sahici fikirler yerini sanılara bırakır. Sanılarla birbirine tutturulmuş bireyler toplumları çığırından çıkarır. Hiç kuşku yok ki toplumun çığırından çıkması en başta kıymet terazisini bozar. Sağlıksız, hasta toplumlar sadece değer bilmez değildir, ölçü şaştığı için aynı zamanda değerli ile değersizin konumuyla oynar, onların yerini değiştirir. Böylesi bir paradigma değersize saygı duyar, değerliyi hayatın kıyısına iter. Kısır bir döngüdür bu. Toplum hastalanır, birey kişiliksizleşir, kişiliksiz bireylerin oluşturduğu toplumlar hastalıkla cebelleşir. Gözler netliğini yitirince kıymıklar ağaç gibi görünür, ağaçlar duvar olur… Toplumsal cehalet tam bir felakettir. Böylesi iklimlerde asıllar ile sahteler birbirine karışır, sahteler hafif olduğundan asıllardan hızlı dolaşıma girer, hakikiler diz çöker, sürünerek yaşamaktansa gözden uzaklaşır, kıyılara, köşelere, tenhalara çekilir, sahne sahtelere kalır…
Sahte veya özgün, her insan az ya da çok kendine ayrıcalıklı bakar. Her bakışta kendimize ayrıcalık yapmasak o an, orada mutsuzluktan çatlar ölürdük. Aynaların bizim için yalan söylemesi o kadar da kötü değil. Duyuların, insanı "aldatma" üzerine kurulduğunu düşününce bunun hatta fıtri bir gerekçeden kaynaklandığını söylemek bile mümkündür. Belki de hayatı çekilebilir kılan insanın kendine bakıştaki bu ayrıcalıklı tutumudur. Aynaya her baktığımızda başkalarının gözü devreye girse son derece mutsuz olurduk. Belki dışarıdan kulağımıza çalınan sözler fazlaca rahatsız etmeyebilirdi ancak onların içlerinden geçirdikleri hisler görünür olsa keyfimiz kaçar, benzimiz sararıp solar, ömrümüz kısalırdı. İyi ki Allah iç sesleri dışarıya kapatmış, iyi ki cümleler niyetleri örten bir işleve de sahip. İyi ki kulağımıza cümlelerin içeriklerinden önce biçimleri ulaşıyor. Yoksa tepeden aşağılara bakan bunca niteliksiz insanı görmeye nasıl tahammül edebilir, niteliğin böylesine ayaklar altına alınmasına gönlümüz nasıl rıza gösterebilirdi
Bununla birlikte, hayat bize bazen çevremizdeki insanların içinde olup bitenleri görme fırsatı da veriyor. Vesileler, kuyuya sarkıtılan ip gibi, olaylar üzerinden çevremizdekilerin derinlerine inmeyi, derilerinin altında kıpraşıp duran niyetleri yüzeye çıkarıp onları çıplak gözle temaşa eylemeyi mümkün kılıyor. Doğrusu, çevrenize şöyle bir baktığınızda neredeyse bütün yüzlerden size yumuşak dokunuşlar yönelmiştir, her göz sevgi ışıltıları yollamaktadır. Sizi herkes sevmekte, saymakta, kıymetinizi kat kat artırmaktadır. Hikaye burada bitse sorun çıkmayacak, hayatınıza kaldığınız yerden, yalpalamadan devam edeceksiniz. Ama hayatın da muzip tarafları var. O da neşelenmek istiyor ve çoğunlukla neşesini sizin hayal kırıklıklarınızdan, duygularınızı gerçekle çarpıştırmaktan alıyor. Kurumsal niteliksizliğin, bireysel nitelikten öç aldığı yer tam da burasıdır. Sahte sevgiler iltifat adıyla sokaklarda cirit atarken gerçek olanlar göğüs kafesinin içinden bir türlü dışarı çıkmamakta, çıkamamaktadır.
Kendi gözünüzdeki kıymetinizi bir tarafa bırakalım. Çevrenizdeki hangi insanın size ne kadar değer verdiğini; dolayısıyla, küçük, istikrarlı çevrenizde neyi ifade ettiğinizi tökezleyince anlarsınız. Beraber yürürken, yan yana giderken kahkahaların bini bir paradır. Ne zaman ki ayağınız tökezler, ötekilerden yardım istersiniz, gerçek yüzler o vakit ortaya çıkar. Ak koyun, kara koyun o zaman belli olur. Kıymet terazisinin ayarlarını yerli yerine koyan tek ölçü muhtaçlıktır. Onlar için neyi ifade ettiğiniz, onlardan neyi, ne kadar talep ettiğinizde gün yüzüne çıkar. Zorluk yaşamayan hiç kimse hayatın gramerini bilemez. Zor durumda kalmayan hiç kimse çevresini tanıyor değildir. Talepte bulunun ve onların gözündeki değerinizi görün… İsteme kipi, ilişkinin de toplumsal konum alışın da değer vermenin ve biçmenin de yegane turnusolüdür. Sağlıklı toplumlarda daha az ama hastalıklı toplumlarda mutlak ölçü talep etme ve o talebe verilen yanıttır. Değer alışta yukarıdakilerin aşağıdakilere talebi ölçü değildir. Çünkü burada zaten bir astlık-üstlük ilişkisi vardır ve aşağıdakiler yukarıdakilerin talebini geri çeviremezler, çevirdikleri zaman da fatura öderler. Ancak aşağıdakilerin yukarıdakilerden talebi bir değer konumlanmasını gösterir. Açıktır ki yukarıya iletilen her talep bir tepeden bakış, bir aşağılama, bir yok sayma, karşısındakini bir böcek gibi ezme refleksiyle karşılaşacaktır. Talep etmediğiniz sürece değerinizi öğrenemeyeceksiniz. Onların gözünde değerli olup olmadığınız talebinize verilen cevapla ortaya çıkacaktır. Hele bir de talep yukarıdakilerin çıkarına dokunuyorsa işte o zaman bittiniz. Kıymet terazisi talebe verilen yanıttan başka bir şey değildir.