SÜPÜRGE EKMEĞİ VE FRANCALA

Harb esnasında halk kalitesiz resmî savaş ekmeğini sürekli artan fiyatlarla yerken, hususi bir fırın, iktidardakiler için pişirdiği hususi francalayı aynı fiyata satar; aradaki farkı devlet öderdi. Meşrutiyet devrinde İttihatçılara bir şekilde bulaşıp da makam ve servet sahibi olmayan kimse yok gibidir. Talat Paşa gibi şahsî servet peşinde gözükmeyenler bile, çevresindekilerin yolsuzluğuna göz yummuş, hatta yol açmıştır.İstanbul şehremini Cemil Topuzlu Paşa, hatıralarında harb-i umumi esnasında Talat Paşa'nın, kendi adamlarından pahalıya un alınmasını istediğini, belediye zarara uğramasın diye de ekmeğe zam yapılmasını istediğini anlatır.Böyle birini Ziya Gökalp, "Türk tarihi gibi namus heykeliHiçbir zaman sarsılmayan bir kalbsinSen olmasan öksüz kalır bu millet" diye övmüş; öldürüldüğünde ayakkabısı delik diye namus timsali olarak tarihe geçirilmiştir.Hâlbuki Talat da dâhil olmak üzere İttihatçılar, Alman bankalarına büyük meblağlar yatırmıştı. Harbden sonra markın kıymeti binlerce defa düşünce, bu servet erimiştir. Buna rağmen yurt dışında yaşayacak, hatta siyasi faaliyet yürütecek sermayeleri hep olmuştur. En becerikli spekülatör İttihatçı gazeteci Ahmet Emin Yalman, Birinci Dünya Savaşı'nda Türkiye kitabında anlatır:"Harb sırasında hükûmet, kendilerini destekleyen kişilere piyasa fiyatının çok altında çeşitli gıda maddeleri temin etme müsaadesi verdi. Halk açlıktan ölürken, İttihatçılar müsrif ve şaşaalı hayata devam ettiler.Harb sırasında hükûmete yakın kişilerin vagon ticareti ile yaptığı vurgunlar dile düşünce, İttihat ve Terakki Fırkası toplandı. Bu servetin İttihatçı taraftarlarının meşru şekilde kazanılmış şahsi gelirleri olduğunu beyan etti. Halk mısırdan yapılmış kalitesiz resmî savaş ekmeğini devamlı artan fiyatlarla yerken, hususi bir fırın, harb müddetince nâzırlar, üst düzey bürokratlar ve nüfuzlu siyasiler için kaliteli ekmek imal etti. Bu ekmek, maliyetinin çok altında resmî savaş ekmeği fiyatına satıldı. Aradaki farkı devlet ödedi. Buna rağmen, Talat'ın sofrasında halk ekmeği yediğini propaganda etmişlerdir.Hilal-i Ahmer (Kızılay) reisi Celal Muhtar, harbin uzun süreceğini tahmin etti. Tüm kaynaklarını yiyecek ve ihtiyaç maddelerinin depolanmasına sarf etti. Bunların fiyatları birkaç yüz misli arttığı için Hilal-i Ahmer, savaşın en becerikli harb spekülatörü oldu.1915'te Çanakkale'den her an düşmanların geçmesinden korkulduğu bir zamanda, İttihatçı bürokrat ve nazırların, istiflerini bile bozmadan şık kulüplerde günlük poker ve bilardo partilerine devam ettiklerini Amerikan sefaretinden Einstein anlatıyor.1918'de insanlar açlıktan kırılırken, İstanbul'dan Batum'a tek bir seyahat için Enver Paşa ve maiyetinin yemek masrafı 32.000 dolar tutuyordu. Harb sırasında yüksek rütbeli kumandanlar, cepheleri hususi lüks trenlerle büyük bir ihtişam içinde ziyaret ediyor; bu da ayağı yalın, sırtı çıplak, karnı aç askerlerin içinde bulundukları perişan vaziyetle büyük bir tezat teşkil ediyordu." Benim vatanım cebimdir! Samiha Ayverdi anlatır:"İstanbul öylesine açtı ki vesika ile halka verilen ekmek, öğütülmüş mısır koçanı ve süpürge tohumu içine karıştırılmış terkibi belirsiz bir undan yapılmakta idi. Kabuk tutmadığı için doğrudan fırına salınamayan bu halîta karışım, tepsilerde pişiriliyordu.Sofralara âdeta ıslak bir hamur olarak konan bu ekmek, ertesi güne, hatta akşama kaldığı zaman darı gibi tanelenip dökülüyordu. Mamafih halk öylesine açtı ki, açıktan bir vesika kuponu tedarik ederek bir miktar daha bulabilmek için muhtarlara başvurmasına ya da kapı kapı dolaşarak kupon aramasına rağmen eli boş dönenler çoğunlukta idi.Enver Paşa'nın Hasene isminde güzel bir ablası vardı. Halazadem ile de ahbaplık ederdi. Babam da kocasını Miralay Nâzım tanırdı. Bu adam, ortada har vurulup harman savrularak yağmalanan millî servet ve milletin hakkından kendisine büyük paylar çıkaran bir kimse idi. Bir gün babam dayanamamış, 'Nâzım Bey, memleket her bakımdan inim inim inlerken biraz da vatanını düşünsen ya!' demişti. 'Aman Hakkı Bey ne diyorsun sen, vatan benim cebim' diyerek telaşla elini cebine vurmuştur." (Bağ Bozumu, 52, 56, 59) ServetGüç Basit bir yol ustası olan babasını evvela bey, sonra paşa yapan Enver'in zenginleşmesi ayrı bir hikâyedir. İktidar değişikliğinde başrolü oynadıktan sonra, servetin ehemmiyetini iyi bildiği için, zengin bir kızla evlenme derdine düştü. Arkadaşı Ahmed Rıza Bey'e yazdığı mektupta bunu açıkça ifade etti. (Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa)1911'de Naciye Sultan ile evlenmeyi becerdi. Yeni evliler kışın Nişantaşı'ndaki Ferid Paşa Konağı'nda, yazın Kuruçeşme'deki yalıda oturdular. Mediha Sultan'a ait iken Enver buraya el koydu ve kompleksini tatmin için, Naciye Sultan Yalısı değil de Enver Paşa Yalısı denilmesini istedi. Burası bir ara imparatorluğun idare edildiği yer olmuştur.Çeyizi amcasına yaptırıldığı için, Naciye Sultan'ın elinde 6 bin lirası vardı. Enver, bunun ve ayrıca Viyana'da Hilmi Paşa vasıtasıyla sattırdığı Sultan'ın mücevherlerinden elde edilen paranın üzerine ekleyerek Sarıyer'de Abraham Paşa Korusu diye maruf araziden Bilezikçi Çiftliği'ni Cihan Harbi başlarında 15 bin liraya satın aldı. Bu hâdise çok dedikodu doğurdu.Arnavutköy'ün Şahintepe, Kayabaşı, Şamlar, Güvercinlik ve Altınşehir'i içine alan kısmına eskiden Azatlık denirdi. Üzerinde Şamlar Baruthanesi bulunur, burada çalışan Ermeniler yaşardı. "Hürriyet Kahramanı" Resneli Niyazi burasını hazine-i hassadan ele geçirip halkını sürdü. Toprağı sahiplendi. 1950'ye kadar Resneliler Çiftliği diye bilindi. Son sahibi 1952'de ölünce vârisler arasında taksim edilip parsellenerek satıldı. Yerine modern siteler inşa edildi. Bir ada düğünü Samiha Ayverdi anlatır:"Muharebelerin en kanlı ve hezîmetlerin artık saklanamaz hâle geldiği günlerden bir gün, İstanbul muhteşem bir düğün sefasının haberiyle çalkalanır oldu. Almanların sahte putu ve Cermen menfaatlerinin gafil kuklası Enver Paşa, kız kardeşlerinden Mediha Hanım'ı, Kâzım Bey isminde genç bir zabit ile evlendiriyordu Cumhuriyet devrinin genelkurmay başkanı Kâzım Orbay.Düğün Büyükada'nın Yat Kulübü'nde yapılacaktı. İktidarın ve İttihat ve Terakki Fırkası'nın ileri gelenleri ile Merkez-i Umumî'nin taçsız sultanları, Başkumandan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa'ya şirin görünmek için hediye yarışında rekabet ederek düğüne hazırlanmışlardı. Hazırlıkları da gerçekten boşa çıkmamıştı. Zira düğün tahminlerinden de muhteşem oldu.Tatlısı ile tuzlusu ile, şerbetleri, dondurmaları ile, Tokatlıyan'da hazırlanan düğün yemekleri, sallarla motorların çektiği dubalarla Ada'ya taşınmış ve eğlencelerin dedikodusu yalnız Büyükada'yı değil, İstanbul'u yerinden oynatmıştı. Aç, fakat kibar İstanbul, kendisine revâ görülen bu hakareti de hazmetti. Ama konuşmadı değil, konuştu. Hem öylesine konuştu ki, çizgilerini âdeta tarihin hafızasına kazıyıp nakşetti." (Bir Dünyadan Bir Dünyaya, 124-125)(Ailenin sonu ibretliktir. Oğulları Haşmet, babasından aldığı bilgileri bir doktor vasıtasıyla Ruslara satardı. Rusların verdiği parayı kırışmada anlaşamayınca, doktoru öldürdü (1945) Ankara Valisi Nevzat Tandoğan, suçu üstlenmesi için birini tuttu. İş ortaya çıktı. Vali intihar etti, Kazım Orbay vazifesinden ayrıldı.)