Bu toprakların hafızasında, bir asır boyunca üç büyük göç vardır: Rumeli'den, Kafkasya'dan ve Doğu Anadolu'dan... Her biri ayrı cepheden, ayrı sebeplerle başlayan; lakin aynı milletin kalbine düşen ortak acılardır.
Türkler, Orta Asya'dan coğrafi veya Moğol tazyiki gibi siyasi zaruretlerin zorlamasıyla garba doğru akmışlardır. Sonra da göçebe Türkmenler, Osmanlılar tarafından iskân siyaseti çerçevesinde Rumeli ve Orta Anadolu'ya yerleştirilmişlerdir. Bu iskânda pek de rızaya bakılmadığından, onları da muhacir saymak mümkündür.Ama esas hicret ve muhacirlik maceraları son asra aittir. Rumeli, Kafkasya ve Doğu Anadolu, muhacirlik trajedisini iliklerine kadar yaşamıştır. Rumeli ve Kafkasya muhacirlikleri çokça bilinen ve yazılan bir husustur. Ama Doğu Anadolu halkının hicretlerinden pek bahsedilmez. Gerçi muvakkat olmuştur, ama tesirleri devam etmiştir.Rumeli: Gidenler pişman, kalanlar yetimRumeli, XIV. asırdan beri Müslüman Türk yurduydu. Fakat XIX. asır, bu topraklarda Türkler için bir felaketin başlangıcı oldu. 1821 Mora İsyanı, 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi), 1912-13 Balkan Harbleri... Her biri Rumeli'deki Müslüman Türk varlığını eriten dönüm noktalarıydı. 1783'te Rus işgaline uğrayan Kırım'dan Rumeli'ye geçen halk da bu sefer ikinci bir hicret yoluna düştü.Balkan Harbi'nde yalnızca asker değil, halk da hedef oldu. Edirne'nin doğusunda kalan yüz binlerce Müslüman, evini, camisini, mezarını geride bırakıp Anadolu'ya aktı. Hukuken "muhacir" kabul edilen bu insanlar, Sultan Aziz zamanında 1860'tan beri faaliyet gösteren Muhacirin Komisyonu vasıtasıyla Anadolu'ya yerleştirildi.Rumeli Müslümanları, Anadolu'nun birçok vilayetinde yeni bir hayat kurdular. Ama akılları hep Arnavut kaldırımlı sokaklarda, taş minareli camilerde kaldı.Sosyal olarak, bu göç yalnızca bir nüfus hareketi değil, aynı zamanda Anadolu'nun kültürel genetiğini zenginleştiren bir hadise oldu. Medeniyet ve çalışkanlıkta biraz daha ileri Rumeli Türklerinin âdetleri, yemekleri, türküleri, dilleri ve aile yapıları Anadolu'da derin iz bıraktı. Bugün bile "muhacir" dendiğinde akla önce onlar gelir. Rumelililer, bilhassa Tatarlar çalışkanlık ve temizliğiyle Anadolu'nun yeniden imarında mühim rol oynadılar.Kafkasya: Zulmün adı göçKafkasya ise apayrı bir hikâyedir. XIX. asrın ortasında Rusya'nın istilacı Kafkasya politikaları neticesi, milyonlarca Müslüman Kafkasyalı, topraklarından zorla çıkarıldı. 1864 Çerkes Sürgünü bunun sembolüdür. Ardından Dağıstan, Çeçenistan ve Ahıska'dan bir kısım halk, Rus baskısıyla Osmanlı topraklarına sığındılar.Bir kısmı Batum'dan gemilere bindi, bazıları yaya Anadolu'ya ulaştı. Yolda hastalık, açlık, soğukla boğuştular. Karadeniz kıyılarında binlerce çocuk, annesinin kucağında son nefesini verdi. Nice muhacir teknesi battı. Bu sebeple Abhazlar bu acıya hürmeten Karadeniz balığını yemezler.Muhacirler için arazi tahsisi ve iskân politikaları tespit edilmişti. Ancak hem göçün büyüklüğü hem de devletin içinde bulunduğu ekonomik vaziyet, işi zorlaştırdı. Devlet zor ve dar bir zamanda, vakıflar ve yerli eşraftan da faydalanarak bu göçleri idare etti.Bugün Adapazarı, Konya, Sivas, Samsun, Tokat, Kayseri (Suriye, Filistin, Ürdün, Makedonya) gibi yerlerdeki Kafkasyalılar, bu göçlerin yaşayan mirasıdır. Dillerini, kıyafetlerini, düğünlerini hâlâ yaşatan bu insanlar, aynı zamanda bir kültür hazinesidir. Enteresan olan şudur ki, Kafkas iskânı Samsun'dan Ürdün'e kadar düz bir hat takip eder. Hükûmet bu muharip halktan, asayiş için ayrıca istifade etmek istemiştir.Doğu Anadolu: Sessiz bir feryatCihan Harbi esnasında Doğu Anadolu'dan garba hicret hakkında bugün çok az şey bilinir. Hâlbuki muhacirlik vaktiyle sosyal hayatta ve vicdanlarda ehemmiyetli bir iz bırakmıştı. Yaşananlar, Balkan ve Kafkas göçlerinden farksızdı. Bir göçten fazlasıydı, bir varlık mücadelesiydi.Ordu Sarıkamış'ta ağır bir mağlubiyet alınca, mıntıka halkı âdeta düşmanla karşı karşıya kaldı. 16 Şubat 1916'da Erzurum, 24 Şubat'ta Rize, 3 Mart'ta Bitlis, 18 Nisan'da Trabzon, 20 Mayıs'ta Van, 25 Temmuz'da Erzincan düştü. Halk, hükûmetin emriyle tahliyeye başlandı. Kağnılarla veya yaya olarak garba doğru hicret etti. Mıntıkanın Ermeni halkı, tam bir sene evvel sürgün edilmişti.Erzincan'da daha ekinler biçilmemişti. Bunları ve hayvanları geride bırakmak icap ediyordu. Yükte hafif pahada ağır şeyleri almaya müsaade vardı. Kıymetli eşyayı sandıklara kilitlediler. Bakırları gömdüler. Ahırların kapısını açıp hayvanları serbest bıraktılar.En zaruri eşya yorgan ve azık idi. Kasabalarını, köylerini telaş ve kederle terk eden muhacirler, geri dönüp son bir kez baktılar, "Bir daha ya görürüz ya göremeyiz!" diye gözyaşı döktüler. Hakikaten gidenlerin yarısı bir daha memleketlerini göremediler. Geri kalanı da 1918'den sonra dönebildiler.Düşün yollara…Şark muhacirleri, geldikleri yere göre hemen cephe gerisinde farklı mıntıkalara sevk edilmiştir.Sivas'ta birikenler 4 grup hâlinde, 1-Tokat, Amasya, Çorum, Canik (Samsun); 2-Yenihan, Akdağ, Yozgat, Ankara; 3-Şarkışla, Kayseri, Haçin (Saimbeyli), Sis (Kozan), Adana; 4-Aziziye (Pınarbaşı), Sarız, Elbistan, Maraş havalisine sevk edileceklerdir.Elaziz'de birikenler, 1-Malatya, Sivas, Tokat; 2-Malatya, Darende, Aziziye, Kayseri; 3-Ergani, Diyarbekir hattına sevk edileceklerdir.Musul'dakiler ise, Nusaybin, Resulayn, Urfa, Halep, Adana güzergâhını kullanacaktır. Ordu-Haleb hattının batısındaki Orta Anadolu mıntıkası muhaceret yeri tespit edilmiştir. Batum, Rize ve Trabzon muhacirleri teknelerle veya yaya Ordu, Giresun, Samsun ve Sinop'a gelmiştir.Harbden evvel 2,5 milyon insanın yaşadığı bu dört vilayetten içlere doğru ulaşabilen muhacir sayısı 1 milyon civarındadır. 700 binden fazla kişi yollarda telef olmuştur. Bunlar arasında 100 bine yakın yetim, kaybolmuş veya babası askerde çocuk vardır.Kayıp çocuklarO zamanın şartlarında kadın, yaşlı, çocukların, çamurlu, bozuk yollarda yürüyerek kilometrelerce gitmesi hiç de kolay değildi. Sâri hastalıklar, açlık, soğuk, muhacirlerin dayanıksız kitlesini daha yolda yok etti.Sivas gibi taksim yerlerindeki mahşerîkalabalık sebebiyle bilhassa çocuklar kayboldu. Anadolu'da hemen her evde, muhacirlikte kaybolan çocuk hikâyesi vardır. Bu çocuklardan hayatta kalabilen bazısı ailelerini bulabilmiş, bazıları kasten terk edildiğini zannedip küsmüştür. Bazısı da yetimhanelere alınmıştır.Bazıları bir şekilde işini ayarlayıp muhacir olmayarak yerinde kaldı. Ruslar sivil halka ilişmedi, hatta iyi davrandı. Ama 1917'de Ruslar çekilince, Rus ordusuyla gelen Ermeni çeteleri, tehcirin intikamı adına, şark beldelerinde mezalim icra ettiler. Mesela 20 bin nüfuslu Erzincan şehrinde muhacir olmayan 1500-2000 kişi kalmıştı. 500-600 kadarı öldürüldü.