TÜRK ÂLEMİNDE TARİHE GEÇEN RÜYALAR

Türklerin kitle hâlinde Müslüman oluşunun arkasında bir rüya hikâyesi vardır.

Oğuz Han Destanı'nda vezir Uluğ Türük, rüyasında altın bir yay ile üç gümüş ok gördü. Vezir rüyasını Oğuz Han'a anlatırken, "Gök Tanrı rüyamı çıkarsın. Bütün yeryüzünü senin soyuna bağışlasın" diye dua eder. Çünkü yay, Şark'tan Garb'a uzanırken, üç ok, şimali temsil eder.

Benzeri bir rüya Uygurların Türeyiş Destanı'nda vardır. Beyazlar içinde bir ihtiyar, Böğü Kağan'a rüyasında çam kozalağı büyüklüğünde bir yeşim taşı verir. "Eğer bu taşı muhafaza edebilirsen, dünyanın dört köşesi hep senin hâkimiyetine girecektir" der.

Karahanlı hükümdarı Satuk Buğra Han, rivayete göre rüyasında Hazret-i Peygamber'i görerek "Müslüman olma zamanın gelmedi mi" hitabına erdi. Bunun üzerine hemen Müslüman olarak Abdülkerim ismini aldı. 924 yılında hanlık tahtına çıkan Buğra Han'ın İslâmiyete girişi ile Türklerden binlerce çadır halkı Müslüman oldu.

Kuruluş rüyası

Osman Bey, 1277 senesinde bir gece sevip saydığı Şeyh Edebali'nin tekkesinde misafir idi. Rüyasında Şeyh'in koynundan bir ay çıkıp, Osman Bey'in koynuna girdi. Sonra göbeğinden çıkan bir ağacın dalları bütün dünyayı tuttu. Gölgesinde nehirler akıyor, insanlar dolaşıyordu. Şeyh, ertesi gün kendisine anlatılan bu rüyayı şöyle tabir etti: "Müjde! Allah sana ve evladına uzun bir saltanat verdi. Kızımla evleneceksin. Çocuklarınız cihangir olacaklar" dedi.

1328'de Aydos muhasarası esnasında tekfurun kızı bir rüya gördü. Bir kuyuya düşüyor, kendisini yakışıklı bir genç kurtarıp güzel elbiseler giydiriyordu. Bir gün hisardan aşağı bakarken, kuşatma kumandanı Abdurrahman Gazi'nin rüyasında gördüğü genç olduğunu anladı. Gizlice kapıyı açıp kaleyi teslim etti ve yakışıklı kumandan ile evlendi.

Evleneceği kişiyi rüyasında gören, hatta rüyasında birine âşık olup onu arayan çoktur. Rüyasında bir Hristiyan kızına vurulan Şeyh Sen'an hikâyesi meşhurdur. Yollara düşüp bu kızı aramış, bulmuş, ama dinini değiştirip onun domuz çobanlığına düşmüştü. Bir müridi sıkıca ve ısrarla dua edip, şeyhini bu hâlden kurtardı. Kız da Müslüman oldu.

Fetih rüyaları

Tarihçi Tursun Bey'in rivayetine göre, Fatih Sultan Mehmet, Saraybosna'nın fethi esnasında iki rüya gördü. Boşnaklar, Osmanlı fethinden sonra kitle hâlinde Müslümanlığa girdiler. Padişah, bunu biraz hayretle, biraz da endişe ile karşıladı.

Bir gece rüyasını teşrif eden Resulullah, üç sefer "Bâkî" diye zikretti. İslâmiyetin bu beldede bâkî kalacağına inanan Padişah'ın endişesi zail oldu.

İkinci rüyada, Halife Hazret-i Ebu Bekr, Osman ve Ali'yi gördü. Ama Ömer'i göremedi. Molla Hüsrev rüyayı şöyle tabir etti: Hazreti Ebu Bekir, Boşnakların sadık Müslümanlığına, hazreti Osman, Kur'ân-ı kerim ve ilme bağlılıklarına, hazreti Ali, yiğitliklerine; hazreti Ömer''i görmemeniz ise, beldede adaletin hükümferma olmayacağına delalet eder.

1473'te Akkoyunlular üzerine gönderilen Murad Paşa mağlup oldu. Fatih Sultan Mehmed sefere çıkmaya karar verdi. O esnada rüyasında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Bey ile güreş tuttuğunu gördü. Hasan Bey onu bastırıp, dizi üstüne çökertti; o ise Hasan Bey'in böğrünü delip, ciğerinden bir tutam kopararak toprağa attı.

Âlimler rüyayı zafer ile tabir ettiler. Sonra mushaftan tefeül edince, meali "Emsalsiz bir zafer ile Allah seni galip ve üstün getirecektir" âyeti çıktı (Feth, 3). Rüyadaki diz çökmek, Murad Paşa hadisesi imiş; inşallah nusret bizimdir dedi. Otlukbeli zaferi kazanıldı.

Haremeyn'in hizmeti

Bir gece rüyasında Sultan Selim'e Hasan isminde biri vâsıtasıyla bir hizmetin tebliğ olunacağı haber verilmişti. O da nedimi (yakın dostu) Hasan Can'a bir rüya görüp görmediğini sordu. "Hâb-ı gafletteydim" cevabını aldı. Sonradan Hasan Can, fazilet ve dindarlığıyla bilinen kapı ağası Hasan Ağa'ya rastladı. Heyecan içindeydi. Rüyasında 4 halifeyi gördüğünü, "Bizi Resulullah gönderdi. Selim Han'a selam söyle. Haremeyn'in hizmeti ona ısmarlanmıştır" dediklerini anlattı. Bu rüyayı hemen Padişah'a arz etti. Gözyaşlarıyla dinleyen Padişah, "Ne temiz adammış. Meğer boş yere birini medhetmezmişsin. Ey Hasan! Bizim ecdadımız gibi velilikten nasibimiz yoktur. Ama memur olmadıkça bir tarafa hareket etmeyiz!" buyurdu. (Solakzâde)

Rüyanın cezası

Mısır'ın fethi esnasında Sultan Selim bir sabah nedimi Hasan Can'a, "Bu gece rüyada Muhammed Bedahşî'yi gördüm. Seyahat hazırlığında olup, bir beyaz kepenek giymiş, üstüne de bir ip kuşak bağlamıştı. Bu hâlde gelip, bizimle vedalaştı" dedi. Hasan Can; "Velilerin çıkacağı seyahat, ahiret seferi olmak gerektir" dedi.

Sultan Selim'in bu tabire canı sıkıldı. "Rüyanın tabir edildiği gibi çıkacağını bilmez misin Şeyhe bir şey olursa senden biliriz" dedi. Çok geçmeden Muhammed Bedahşî vefat etti. Ölüm döşeğinde Sultan Selim'in Bilad-ı Arabiyye'nin fethine Allah tarafından memur olduğunu ve kendisine tazimi vasiyet etti.

Vefat haberi Şam'dan Sultan Selim'e geldiğinde, yanında bulunan hocası Halimî Çelebi'ye vaziyeti anlattı ve Hasan Can'ın cezalandırılmaya müstehak olup olmadığını sordu. Hâkem kılınan Halimî Çelebi, Hasan Can'a "Sizden böyle acemilik beklemezdim" dedi.

Mahcubiyet içindeki Hasan Can, "Efendim vefat tarihi ile rüyanın tarihi mukayese edilsin. Rüya evvel ise, cezama razıyım" dedi. Şam valisinin mektubu tetkik edilince, rüyanın vefat gecesi olduğu anlaşıldı. Padişah, kendisini taltif etti; Hasan Can da bunu Bedahşî'nin kerameti bildi.

Kıbrıs rüyası

Sultan II. Selim'e rüyasında Cenab-ı Peygamber Kıbrıs'ın fethini müjdelemiş; mukabilinde bir cami yaptırmasını istemişti. Divan-ı Hümayun'un aksi kanaatine rağmen adaya sefer yapılarak kısa bir zamanda fethedilmiş; şükran nişanesi olarak Selimiye Câmii vakfedilmiştir.

Sultan I. Ahmed bir gece rüyasında Avusturya kralı ile güreş tuttuğunu, fakat kendisinin arka üstü yere düştüğünü görmüştü. Etrafındakiler bunu mağlubiyetle tabir etti. Padişah, Üsküdarlı Şeyh Aziz Mahmud Hüdai'ye bir mektup gönderip rüyasının tabirini sordu. Haberci, Üsküdar'a geçip tekkenin kapısını çaldığında, elinde bir mektup ile Şeyh Hüdai'yi gördü. "Sultanımızın gönderdiği mektubun cevabıdır" dedi.