DERİN DEVLET yahut DEVLET İÇİNDE DEVLET

Askerîve sivil bürokrasi, iktidarı seçilmişlere vermek istemez. Bunun için gizli ve illegal faaliyetler yürütür.

Avrupa'da modern devletin teşekkül ettiği XVI. asırdan itibaren devletlerin bir görünen bir de görünmeyen yüzü olmuştur. Siyasi hâkimiyet, görünen yüzüdür, 'meşru çocuğu'dur. Gizli teşekküller ve güç mihraklarınca yönlendirilen, resmîdevlet müesseselerinin ötesinde faaliyet gösteren bir de 'gayrimeşru çocuk' vardır. Buna 'derin devlet' derler ki, devlet içinde devlettir...

Derin devlet, umumiyetle illegal yollarla faaliyet göstererek, hükûmetler üzerinde tesiri olan ve bazen de devletin yerine geçen bir teşekküldür. Devlet aklı veya hikmet-i hükûmet (raison d'etat) olarak ifade edilen masum görünüşlü prensip, aslında sivil ve askerîbürokratik vesayeti ifade eder.

Bu, rejimin ve rejimden nemalananların kendini koruma refleksinin tecellisidir. "Mesele vatansa gerisi teferruattır" sözünün manası budur. Hatta bazen zalimce faaliyetler, şeklen bir 'kanunilik' kisvesine büründürülebilir. Tehcirin iskân kanununa, askerîdarbelerin iç hizmet kanununun orduya cumhuriyeti koruma vazifesi yükleyen 35. maddesine bağlanması gibi.

"Devlet, benim!"

Derin devlet, Antik Yunan ve Roma'daki fevkalade hâllere mahsus diktatörlük rejimlerine bağlansa da Machiavelli'nin Prens kitabında ilk ifadesini bulur: "Devlet, kendisini korumak için sadakat, merhamet, insaniyet ve din gözetmeksizin hareket etmeye ekseriya mecburdur!"

Bu tabiri ilk defa 1526'da İtalyan filozof Guicciardini kullanmıştır. Devletin muhafazası mevzubahis olduğunda, ahlakî vicdanın emirlerinden ziyade, devlet aklı ve teamülleriyle hareket etmeyi tavsiye eder. Bu telakkinin yayılması da Giovanni Botero'nun 1589 tarihli Della Ragion di Stato (Devlet Aklı) kitabıyla olmuştur.

Derin devlet fikrinin temelinde iç ve dışdüşman korkusuyatar. Kitleler bu öcüyle rahatça manipüle edilebilir. Bunun için güçlü biristihbarata ihtiyaç vardır. Gizli tutulması lazım gelen bu bilgi,devlet sırrıdır. Sonra bu istihbarat istikametindeki legalillegal operasyonlara sıra gelir.

Modern devletin teşekkülüyle güçlenen sivil ve askerî bürokratlar, ananevi güçlere (hükümdar, aristokrasi ve kiliseye) karşı mevkilerini sağlamlaştırabilmek için derin devleti ihdas ettiler.

Mutlak hükûmetlerde buna ihtiyaç görülmez. Kral XIV. Louis'nin "Devlet, benim!" sözü bunu ifade eder. Gizli kapaklı ve illegal işlere lüzum yoktur. Bu söz, derin devlet tarafından, "Devlet benim" manasına dönüştürülmüştür.

Derin Devlet ve Mafya

Kendilerini daha akıllı, tecrübeli ve vatanperver gören bürokratik elitler, devlet aklı mefhumunu kullanarak millet iradesini bertaraf etmek pahasına bildiklerini okumaya, seçilmiş idarecileri parmağında oynatmaya çalıştılar. Bu sebeple bürokratik vesayet çoğu zaman derin devletle iç içe girmiştir.

Derin devlet güçleri ayakta kalabilmek için iç ve (daha çok) dış desteğe ihtiyaç duyduğu için kırılgandır. Global siyasetin değişmesine paralel olarak zamanla ya tasfiye edilir ya da başkalaştırılır.

Derin devletin çeşitli kademeleri farklı grupların eline geçebilir. Bu sebeple derin devlet bazen de içlerinde çatışır. Ayakta kalabilmek için mafya ile iş birliği yapar veya bizzat mafyalaşır. Global güçler arasındakilerde olduğu gibi, derin devlet güçleri arasındaki bu çatışma bazen çeşitlilik meydana getirerek milletin faydasına olabilir.

Sistemin iyi işlediği gelişmiş devletlerde derin devlet global şirket ve teşekküllerin elinde rasyonel esaslara dayanırken, diğerlerinde ayak takımının birer menfaat şebekesine dönüşür. Yine de derin devletin, gemiyi iyice savurmaması için akıllı ve güçlü birkaç adamın dümenin başından ayrılmadığı da görülmektedir.

Teşkilat-ı Mahsusa

XVII. asır başlarından beri iktidarı padişahla paylaşan Osmanlı bürokratları, otoriter Sultan Mahmud'un vefatının hemen ardından 1839 Tanzimat Fermanı ile siyasi iktidarı ele geçirdi. 1878-1908 arasında 30 yıl bu gücü kaybetseler de devlet aklı metotlarını kullanarak tekrar iktidara geldiler ve bir daha çekilmediler. Bunu yaparken de derin devlet denilen görünmez demir yumruğu kullandılar.

Türkiye'de derin devletin tarihi, İttihatçıların iktidarı ele geçirmesiyle başlar. Menşei 1911'e kadar uzanan Teşkilat-ı Mahsusa, bu grubun "gerçekasıl" yüzünü ve derin devleti aksettiren mühim bir teşekküldür. Devleti merkeze alan ve bu gaye için her türlü vasıtayı kullanan gizli bir askerîistihbarat teşkilatıdır.

İttihatçılar, fedaileri vasıtasıyla başta gazeteciler olmak üzere muhaliflerini faili meçhul cinayetlerle ortadan kaldırmış, kanlı 'Babıali Baskını' ile iktidarı resmen ellerine almıştır. En büyük eleman kaynağı mahkûmlar olan Teşkilat hayli illegal faaliyetlerde bulunmuştur.

Selamet-i Umumiye Komitesi

İttihatçı kadro, cumhuriyet devrinde de tesirini devam ettirdi. Topal Osman gibi milis çeteleri derin devlet faaliyetlerini talimatlar çerçevesinde yürüttüğü gibi (Ali Şükrü Bey cinayeti gibi), riyaseticumhur muhafız alayı da beri taraftan bu işi deruhte etmiştir. Maliye yolsuzluklarını ifşa eden Halit Paşa suikastıbu ekibin işidir.

Bu devirdeki idareci elite göre halk uzun vadeli menfaatlerini takip etmek ve muasır medeniyet seviyesine çıkma kabiliyetinden mahrumdur. Bu şuuru ona icabında zor kullanarak da olsa elitler verecektir.

İlk devre Ankara meclisinde muhalefeti sindirmek için meclis reisinin emriyle 35 kişilik Selamet-i Umumiye Komitesi kuruldu. Ağustos 1922'den itibaren evvelce evlerde toplanıp harekât planı yapar, sırası gelince Meclis'te istenen kararların alınmasını icabında zor kullanarak temin ederdi. (Emin Erkul, MillîMücadele Hatıraları, Vakit, Mart 1954).

Meclis 2. reisi Adnan (Adıvar), iktisat vekili Celal (Bayar), İstiklâl Mahkemesi reisi İhsan (Eryavuz), maliye vekili Hasan Fehmi (Ataç), İzmir milletvekili Mahmut Esat (Bozkurt), İzmit mv İbrahim Süreyya (Yiğit), Bilecik mv Fikret (Onuralp), Antep mv Kılıç Ali, Van mv ve meclis kâtibi Hakkı (Ungan), Konya valisi ve Van mv Haydar (Vaner), Afyon mv Ali (Çetinkaya), Kayseri mv Atıf (Tüzün), Bursa mv Muhiddin Baha (Pars) ve Bursa mv Emin (Erkul).

Nutuk'ta Meclis'teki gruplaşmaları engellemek için kurulduğu anlatılır. Bunlar elleri silahlı bir şekilde, salon kapılarını tutar, Meclis'te terör estirir, müzakere serbestini önler, milletvekillerini icabında tehdit ederdi. (Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, 251-252)

Hadlerini bilsinler!

Takrir-i Sükûn Kanunu (1925) ile muhalefeti tamamen sindiren tek parti, derin devlet faaliyetlerine lüzum görmemiş, potansiyel muhalefet açık tedbirlerle sert bir şekilde ezildi. İttihatçı menşeli askerîve sivil bürokrasi, tek parti ile iç içe olduğu için bir problem yaşamadı.