Toplumsal Sorumluluk ve Mesleki İtibar: Tabip Odası Seçimleri

Tabip Odalarına ait seçimler geçen hafta yapıldı. Öncelikle ifade etmem gerekir ki, diğer benzerleri gibi Tabip Odaları sivil toplum kuruluşları değil, kanunla kurulu meslek örgütleridirler ve amaçları kanunla belirlenmiştir. Keyfi demeçler ve siyasi manevralar yapmak için değil, mesleklerinin gereğini ve meslektaşlarının ihtiyaçlarını düşünmesi gereken ülkemizin önemli resmi kuruluşlarıdır.

Tabip Odalarının seçimlerine ve aktivitelerine bu gözle bakmak ve onları dikkatle takip etmek gerekmektedir.

Mesela, İstanbul Tabip Odası'nın (İTO) genel kurulu 4 Mayıs 2024, Cumartesi günü Kadıköy'de, Müze Gazhane Prof. Dr. Sevda Şener Sahnesi'nde yapıldı.

Seçimde Yönetim Kurulu pusulasında kullanılan geçerli oyların gruplar arası dağılım ortalaması şu şekilde gerçekleşti;

Demokratik Katılım Grubu: 2865 oy ile 42

Değişim Grubu: 2101 oy ile 30.9

Türk Hekimleri Birliği: 990 oy ile 14.6

Çağdaş Hekimler Birliği: 850 oy ile 12.5

Seçim sonuçlarına bakıldığında, Demokratik Katılım Grubu'nun zaferi öne çıkmış gibi gözüküyor. Ancak bu zaferin ardında, şehitlerimizin hatırasına saygısızlık eden, terör yandaşçılarına övgüler düzen, terör örgütlerinin arka bahçesi gibi hareket eden bir yapıyı görmek, hepimizi derinden üzmüştür. Daha da üzücü olanı, bu yapıya karşı hep birlikte hareket etme şansının elde edilememiş olmasıdır. Meslektaşlarımızın, ortak değerler etrafında kenetlenme zorunluluğunu bu seçim bir kez daha göstermiştir.

Kişisel düşüncem seçimi Demokratik Katılım Grubu kazanmamış, Değişim Grubu, Türk Hekimleri Birliği ve Çağdaş Hekimler Birliği'nin ayrı ayrı hareket etmesi kaybettirmiştir. Bu gruplar esasında büyük oranda aynı hedeflere sahip olan, vatansever ve fedakar hekimlerden oluşmaktadır. Ancak, farklılıkları bir kenara bırakıp ortak bir amaca odaklanma konusunda zorluklar yaşandığı gerçeği bu sonuçlarla yüzleşmemize neden olmuştur.

Bu seçim sonuçları, meslektaşlarımızın sadece klinik uygulamalarla değil, aynı zamanda mesleğin toplumsal ve sosyal boyutlarıyla da ilgilenmesi gerektiğini bir kez daha göstermiştir. Hekimlik sadece hastaların tedavisiyle sınırlı değil, aynı zamanda toplumun refahı ve milli birliği için de mücadele etmeyi gerektirmektedir.

Türk Tıbbiyesi vatanını, milletini, değerlerini her şeyin üstünde tutan bir tarihten, gelenekten gelmektedir.

Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'ye 1915 yılında kayıt yaptıran tıbbiyelilerin tamamı Çanakkale'de şehit oldukları için okul 1921 yılında mezun bile verememiştir.

İstanbul'un işgaline karşı Tıbbiyeliler 14 Mart 1919'da yaptıkları şanlı eylemle Kurtuluş Savaşı'nın fitilini ateşlemişlerdir.

Tıbbiyelilerin temsilcisi olarak Sivas Kongresine katılan Tıbbiyeli Hikmet Boran, mandacılara karşı Mustafa Kemal'in de bulunduğu bir toplantıda yüksek sesle tarihe geçecek aşağıdaki sözleri haykırmıştır;

"Beyler; Delegesi bulunduğum Türk gençliği beni buraya bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemeyiz. Eğer manda fikrini kabul edecek olanlar varsa şiddetle reddeder ve kınarız."

Tıbbiyelilerin torunları 15 Temmuz'da da öncü meslektaşları gibi verdikleri onurlu mücadeleyle darbenin akamete uğratılmasında aktif rol üstlenmişlerdir.

Bütün bunların aksine maalesef TTB küçük hesaplar nedeniyle geleneklerinden koparılmış ve bunun tabii sonucu olarak devletiyle, milletiyle, değerleriyle kavgalı bir oluşum haline getirilmiş bir yapıya 2 sene daha teslim edilmiştir.

Seçim sonuçları önümüzdeki dönemde, büyük oranda aynı hedeflere sahip olan, vatansever ve fedakar meslektaşlarımızın bir araya gelerek ortak bir platformda buluşması ve mesleğin saygınlığını korumak için ortak bir strateji izlemesi gerektiğini göstermektedir.

Bu süreçte, meslektaşlarımız arasında iletişim ve iş birliği artırılmalı, ortak değerler etrafında birleşme ve toplum için pozitif bir değişim yaratma konusunda kararlılık gösterilmelidir.

Seçimlere katılımın oldukça düşük olması da endişe verici bir durum olarak karşımıza çıkıyor. İstanbul gibi nüfus yoğunluğu fazla olan bir şehirde, 40 bine yakın meslektaşımızın bulunması ama sadece 7000 kişinin katılım göstermesi, meslektaşlarımızın genel olarak seçimlere duyarsız kaldığını gösteriyor olabilir. Bu düşük katılım, meslektaşlarımızın toplu bir şekilde seslerini duyurmak ve meslek odasının yönetimine tepki yaratmak konusundaki isteğini de yansıtabilir.