'Yaş' tahtaya basmayalım!

Her devletin gücü ekonomisi, sanayisi ve üretim vizyonuyla olduğu kadar aynı zamanda da genç nüfusunun artışı ile doğru orantılıdır. İnsan kendi bedeninde dahi yaşına bağlı olarak yaşadığı deformasyonları birtakım tıbbi yahut kozmetik müdahalelerle gidermeye çalışmaktadır. Devlet düzeyinde yaşlanan nüfusa yapılabilecek en doğru müdahale ise doğum oranlarının artışını teşvik ile mümkün olmaktadır. Yaşlanan nüfus, ölüm yaşının ve dolayısıyla insan ömrünün ileri seviyelerde seyrettiğinin bir göstergesidir. Bu yönüyle yaşlanmanın pozitif bir anlam taşıdığından bahsedebiliriz sevgili okurlarım. Ama benim asıl dikkat çekmek istediğim nokta yaşlanan nüfusu destekleyecek genç nüfusun aynı hızda seyretmemesidir. Gelin isterseniz Türkiye İstatistik Kurumu'nun 2021 yılına ilişkin "İstatistiklerle Yaşlılar" çalışmasının sonuçlarına bir göz atalım. Buna göre, "2016'da 6 milyon 651 bin 503 kişi olan 65 yaş ve üzeri nüfus, son 5 yılda yüzde 24 artarak 2021'de 8 milyon 245 bin 124 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı 2016'da yüzde 8,3 iken, 2021'de yüzde 9,7'ye çıktı. Türkiye'de yaşlı nüfus, diğer yaş gruplarındaki nüfusa göre daha yüksek bir hızla artış göstermektedir. Küresel yaşlanma süreci olarak adlandırılan "demografik dönüşüm" sürecinde olan Türkiye'de, doğurganlık ve ölüm hızlarındaki azalmayla birlikte sağlık alanında kaydedilen gelişmeler, yaşam standardının, refah düzeyinin ve doğuşta beklenen yaşam süresinin artmasıyla nüfusun yaş yapısı şekil değiştirmiştir. Çocuk ve gençlerin toplam nüfus içindeki oranı azalırken yaşlıların toplam nüfus içindeki oranı artış göstermektedir. Türkiye oransal olarak yaşlı nüfus yapısına sahip ülkelere göre hala genç bir nüfus yapısına sahip olsa da yaşlı nüfus sayısal bakımdan oldukça "fazla"dır. Akademik ve bilimsel veriler bu tabloyu idrak edebilmemiz noktasında çok büyük önem arz etmektedir sevgili okurlarım. Bu konuda bilimsel manada ülkemizdeki ilk matbu eseri yazan kişi İstanbul Darülfünun Emini (Rektör), 5. ve 6. Dönem Bilecik Milletvekili Prof. Dr. Besim Ömer Akalın'dır. Yaklaşık 100 yıl önce yazmış olduğu nüfus meselesi ve küçük çocuklarda ölümler konulu kitabında Akalın, nüfusu azalan ülkelerin güç kaybedeceğini, makineleşme olsa bile bu makineleri kullanacak kalifiye insanlara mutlaka ihtiyaç duyulacağını söylemektedir. Ve şöyle eklemektedir Akalın Hoca: binaenaleyh nüfus artışının en iyi çaresi milletin fertlerinin doğumunun artırılmasıdır. Yani doğum sayısının artırılmasıdır. "Doğum sayısının artışını teşvik ve her ailenin en aşağı üç çocuğu olmasının teminidir." demektedir. (Nüfus Meselesi ve Küçük Çocuklarda Vefeyat, Sayfa 24, İstanbul 1339) Yaşlı ya da kıdemli vatandaş sayımızın artışı bizi endişeye sevk edecek bir durum değil elbette. Duamız her zaman, "Allah onları başımızdan eksik etmesin" diye olmuştur. Burada aslolan mesele demografik yaşlanmanın oluşturduğu tehdittir. Bu anlamda genç olma dinamiğini kaybeden nüfusumuz buna bağlı olarak üretim gücünü de kaybediyor demektir. Tek başına yeterli bir done olarak göremeyeceğimiz genç nüfusun, nitelikli ve üretken bir pozisyonda konumlandırılmak suretiyle geleceğimize entegre edilmesi en büyük arzumuzdur. Yaşlanan ve üretimden çekilen nüfus