Sorumluluktan Sorunluluğa Meslek Örgütleri!

Bu hafta meslek örgütleriörgütlenmeleri konusuna atıfla birkaç kelam etmek istedim sevgili okurlarım: "Belirli bir amacı gerçekleştirmek için bir araya gelmiş insan topluluğuna örgüt; bu amacı gerçekleştirmek için yerine getirilen her türlü teknik, idari, ekonomik ve sosyal yapıların oluşturulması faaliyetlerine de örgütlenme denir. Yönetim sürecinin bir parçası olan örgütlenme, insanlık tarihinin her aşamasında ortaya çıkmış bir kavramdır ve sürekli devam eden bir etkinliktir." Türkiye'de bugün itibariyle Anayasanın 135. maddesinde öngörüldüğü şekilde kanunla kurulan 19 adet meslek örgütü bulunmaktadır. Meslek örgütleri kamuoyundaki algının aksine sivil toplum örgütü değil bilakis kanunla kurulmuş yapılardır. Hal böyle iken ülkemizde faaliyet gösteren pek çok meslek örgütünün, mesleklerinin itibarını ve etkinliğini artırmak yerine başka başka işlere soyunduklarını, bizatihi kendi müsebbipleri olan devlet ile kavga etmeyi seçtiklerini, devletin ve milletin yararına olan neredeyse her harekete karşı çıkıp devlet ve millet için atılacak her hayırlı adımı önlemek üzere çırpınmayı kendilerine şiar edindiklerini görüyoruz. Evet kıymetli okurlarım, bu kuruluşların yöneticilerinin alakasız şekilde militanlığa varacak kadar siyasi ilişkilere girdiklerine, kritik zamanlarda soru işareti bırakacak seviyede birtakım mecralarda boy gösterdiklerine şahit olursunuz. Asli görevinin dışında politikayla uğraşıp, toplumun sinir uçlarına dokunan demeçler de yine buralardan çıkabilmektedir. Devlet eliyle ikame edilen ve yasal bir altyapı çerçevesinde inşa edilen bu kuruluşların sınır çizgileri dışında top koşturmaları ve gol arayışlarını hep devlet kalesine doğru yapmaları gayet manidardır diye düşünüyorum. Bir şehit haberini üzüntüyle ve terörü tel'in eder mahiyette kamuoyu ile hiçbir zaman paylaşmayanların neredeyse terörü arkalayan repliklerle sahneye çıkmaları akıl alır gibi değildir sevgili okurlarım. En üst kuruluş olarak devleti görür ve biliriz! Meslek örgütleri ve benzer tüm kuruluşlar da tabii olarak devlet otoritesine bağlıdır. Bağlı olması da beklenmektedir! Ekonomik ve sosyal açıdan açmazların çözüme kavuşturulması noktasında devlet bu örgütleri desteklemekte ve ihtiyaçlara kulak vermektedir. Gelgelelim maksadını aşan ve kuruluş amacıyla çelişen örgütlenmelerin devletle iş birliği içinde yol almak gibi bir niyetlilik taşımadıkları da aşikardır. Basit bir şekilde örneklemek gerekirse: 14 Mart 1919'da işgal kuvvetlerine direnerek Kurtuluş Savaşı'nın fitilini ateşleyen, Çanakkale ve pek çok cephede canını dişine takarak mücadele eden, 15 Temmuz'da verdikleri onurlu mücadeleyle darbenin akamete uğratılmasında öncü rol üstlenen ve yaşadığımız salgın sürecinde çocuklarını, ailelerini bir tarafa bırakarak hastalara şifa vesilesi olmak için gayret eden, milletimiz ve insanlık için kendi hayatlarını feda eden hekimlerimizin meslek örgütünün getirildiği noktayı görüyoruz. Evet sevgili okurlarım, Tıp mesleğinin meslek örgütü gelinen durum itibariyle tarihi geleneklerinden koparılmış ve bunun tabii sonucu olarak da devletiyle, milletiyle, değerleriyle kavgalı bir oluşum haline getirilmiştir. Peki tabipler öyle