Çanakkale'nin mezar taşları: Siyasetin ölü dili

Bazı yerler görünenden fazlasıdır. Her göz göremez, her dimağ idrak edemez. Çanakkale Şehitliği'ni ziyaret edenler şunu çok iyi bilirler; Diyarbakır'dan, Şam'dan, Yemen'den, Priştina'dan, Üsküp'ten, Bakü'den, Batum'dan, Trabzon'dan, Rize'den, Erzurum'dan, Kastamonu'dan... Velhasıl gönül coğrafyamızın her bölgesinden orada yatan adeta birer mühür vardır.Oradaki insanların hangi ırktan ve hangi mezhepten olduğunu hiç kimse bilmez. Bunu önemsemez de. Mühim olan, o tablonun verdiği mesajdır. Oradaki mezar taşları ve orada yatanlar bize bir vatan ve onun bir sembolü olarak bir bayrak bıraktılar. Vazgeçemediğimiz iki mühim ve eşsiz değer. Ne vatandan ne bayraktan ve ne de onların bir santimetre karesinden vazgeçeriz. Bize bu vatanı bırakanların; Kürt, Türk, Sünni, Alevi, Çerkes, Abaza... Hasılı her milletten ve her mezhepten olduğunu biliriz. Anadolu'nun hamurundaki her renkten orada bir numune, bir tat bulunacağını da biliriz. Şunu da ilave etmem gerekir ki, ülkemize vatan bağıyla bağlı Rum, Ermeni, Yahudi tüm gayrimüslim vatandaşlarımızdan da o şehitlikte yatan ve kendi dinlerince dua bekleyen insanlar vardır. Adeta gönül coğrafyamızın her tarafından birer tutam un getirip bir tekneye dökülmüş ve orada ortak bir hamur meydana getirilmiştir. Artık geriye dönüp bu hamurdaki unları birbirinden ayırt edebilmek mümkün değildir. Dolayısıyla bir Türk Kürt'ten, bir Kürt Türk'ten, bir Alevi Sünni'den, bir Sünni Alevi'den ayrılamaz. Artık hamur Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahmed Yesevi ustaların elinde pişmiş ve ekmek olmuştur. Bu artık kıyamete kadar sürecek bir nimettir, birlikteliktir. Hal böyle iken tam da seçimlerin arifesinde ayrımcı bir dil kullanan bir siyasi lidere, doğrusu "Alevi olduğunu ifade etmesini değil de bunu söyleme tarzını ve zamanlamasını" hiç yakıştıramadım. Bizler ayrımcılığı körükleyen her hareketin karşısında olmalıyız. Pişmiş aşa soğuk su dökmenin ne alemi var! Biz sizin hangi ırktan ve hangi mezhepten olduğunuzla ilgilenmiyoruz, ilgilenmeyiz de. "Bebek yaştaki torununuzu sigortalı yaptınız mı" Bunu sorgularız. Bu suç olmasa bile etik midir Sosyal Sigortalar Kurumu'nun en üst düzey yöneticiliğini yapmış bir kişi olarak bunu nasıl yaparsınız Ben bunu şahsen etik bulmam. Kaldı ki, genel müdürlük yaptığınız dönemde sizin ve eşinizin sayısız akrabalarınızı işe almanız adam kayırmacılığınızı göstermez mi Bu doğru bir davranış mı Ayrıca şunu da sormamız lazım; iki ayrı zamanda iki kere Sosyal Sigortalar Kurumu, bir kere Bağkur Genel Müdürlüğü yapmış bir bürokrat olarak, kendinizi başarılı buluyor musunuz Bunları sorabiliriz, fakat asıl sormamız gereken seçimlere tam da ramak kalmışken, altılı masanın altındaki dostunuz adeta masa üstüne çıkmışken bazı şeyleri burada açık yüreklilikle birbirimize sormamız lazım. İrili ufaklı ortaklarınızla seçime ortaklaşa, beraberce giriyorsunuz. Demokrasinin gereğidir, kimse bir şey söyleyemez. Ancak bayrağımızı ve vatanımızı parçalamaya yönelik, vatan topraklarımızı bölmeye, bayrağımızı indirmeye yönelik faaliyetleri olan bölücü örgütlerle dirsek temasında olmanızı içime sindiremiyorum. Elbette ki şunu diyebilirsiniz; "Malum görüşteki partilerle iktidar da daha önce görüşmeler yaptı." Açılım süreci, Oslo görüşmeleri gibi pek çok şey söylenebilir. Ancak dikkat edilmesi gereken en önemli husus, o sırada yapılan görüşmelerde PKK'dan silah bırakması ve teslim olması istenmekteydi. Ama şimdiki durumda böyle bir şey söz konusu değildir. Şimdiki durumda siz, silahların karşısında ellerini havaya kaldırmış ve teslim olmuş bir vaziyette her fedakarlığı yapmak, her tavizi vermek zorunda olan bir kişi pozisyonunda görünüyorsunuz. Bu vaziyet, eğer seçim öncesi PKK uzantısı partilerle görüşülüp dağdakiler teslim olacaksa ve terör faaliyetlerinden vazgeçilecekse bir dereceye kadar makul görülebilir. Ancak kazın ayağı öyle değil maalesef. Bu, vatanın bütünlüğü için, bayrağımız için hiç hoş bir durum değildir. Karşınızdaki silahın arkasındakinin sadece PKK, sadece FETÖ olmadığı aşikardır. Organizasyonları yapan, yöneten Batılı istihbarat örgütleri ve Batılı devletlerin varlığı şüphe götürmez bir gerçektir. Bu görmezden gelinemez. Ayrıca, ortaklarınızdan milliyetçi söylemlerde bulunup da bu duruma ses çıkarmayanları da kınıyorum. Çünkü rahmetli Türkeş'in dediği gibi: "Türk ne kadar Kürt ise, Kürt o kadar Türk'tür." Türk ve Kürt arasında bir kavga yoktur. Irkçılığa zemin oluşturacak hiçbir söyleme de gerek yoktur. Ancak, milliyetçi söylemleri olanların burada teröristlere madalya takma boyutuna varan tabloya sessiz kalmaları, teröristlerle pazarlık edilmesini seyretmeleri utanç verici bir durumdur. Rahmetli Türkeş'in kemikleri sızlamaktadır. Batılı dostlar (!) FETÖ, PKK ve diğer maşalarıyla birlikte ülkemizdeki siyasi düzeni tasarlamaya niyetlenmiş görünüyor. Maalesef ülkemiz adına nerede bir kötülük planlansa bunlar iş başındadır. Nitekim dağdan gelen talimatla aday olanların maskeleri olgun armutlar gibi birer birer düşmeye başlamıştır.Erbakan Hocamıza Allah rahmet eylesin. En önemli mücadelelerinden biri de PKK'ya karşı olan mücadelesiydi. Nitekim pek çok kişinin bilmediği, biraz da işi magazinize ettikleri meşhur Libya'daki çadır olayının arkasında ve merhum Kaddafi ile bozuşmalarının en önemli nedeni o zaman Libya'da var olan PKK kamplarının kapatılması için verdiği çaba idi. Hal böyle iken, Erbakan Hocamızın tedrisinden geçtiğini iddia eden kişilerin PKK ile dirsek temasında siyaset yapma arzularını, PKK ile siyaset yapacak olanların tezgahına gelmelerini anlamak mümkün değil.Netice olarak gelinen noktada, gelecek için hiçbir projesi olmayanlara, ülkemizde hiçbir çakılı çivisi olmayanlara; adeta insanları kandırmaya, halkı manipüle etmeye çalışan kişilere şunları mutlaka hatırlatmamız lazımdır: "Şehir