Her birey, yaşamak ister. Yaşamak, uyumaktan, yemekten, içmekten ibaret değildir. Yaşamak, yemekten, içmekten ve uyumaktan daha fazlasını ifade eden bir tecrübedir. Yaşamak, doğayı, ruhu, aşkı, bilgiyi ve varlığı derinliğine kavramak, içselleştirmek ve tecrübe etmek demektir. Kişinin, yediğinin, içtiğinin, sevdiğinin, tutkularının, ilişki kurduğunun farkında olarak hayatı sahici, yaratıcı ve verimli bir şekilde tecrübe etmesi yaşamaktır.
Kişinin önüne din, kültür, kimlik, aile, gelenek diye başkaları tarafından hazırlanan ve önüne konulan yapay paketleri taklit etmek, yaşamak değildir. Yaşamak, kişinin kendi hayatının stilini kendi içinden oluşturması demektir. Her insan, kendi hayatını oluşturma yeteneğine sahiptir. Hayat, kişinin kendi içini yaşamasıdır. Hayat sahibi olan insandır. Kendi hayatımızı yaşamak için gurulara, rehberlere, mürşitlere ve yol göstericilere ihtiyaç yoktur. Kendi hayatımızı nasıl yaşayacağımızın yol göstericisi ve yön belirleyicisi, sadece kendimiz olabiliriz.
Kişi kendi hakikatini oluşturduğu zaman hür olabilir. Mutlak doğru diye değişik adlar altında ambalajlanarak dayatılan her şey, yalandır. Kişi, herkesin inandığı ve taklit ettiği yalanları doğru, iyi ve güzel olarak kabul ederek kendisi olamayacağı gibi, kendi hayatını da yaşayamaz. Yaşamak, adı ne olursa olsun her türlü yalandan özgürleşerek yaşamaktır. Yalan, yaşamak değildir. Kişinin taklit etme ve sahtekar olma konforunu aşarak kendi gerçekliklerini oluşturması, ancak her türlü doğmatik, değiştirilmez, değersiz ve değmez yalana hayır demesiyle mümkündür. Kişi, kendi gerçekliklerini oluşturmadığı sürece kendisini kuşatan yalanların mahkumu olmaktan kurtulamaz.
İnsan hayatını kontrol etmek ve yönetmek için sürekli safsatalar üretilmektedir. Safsatalar, insanlarda korku yaratmaktadır. İnsanların korkularını ve umutlarını kullanarak kişiyi kontrol etmeye çalışan bütün safsataların reddedilmesi, yaşamanın olmazsa olmazıdır. Hayatın sırrını, amacını ve anlamını çözdüğünü iddia eden her şey, yalandır, yanılgıdır ve yanılsamadır. Kişi, aklıyla, bilgisiyle, duygusuyla kendisine özgü stiller oluşturarak korkularından kurtulabilir ve umutlarını canlı tutabilir. İnsan hayatına hükmetmek isteyen güçler ve otoriteler, kişilerin umutlarını söndürmeye çalışırlar ve korkularını ise çok canlı tutarlar. Yaşamak, umutların maksimum düzeyde canlı tutulması, korkuların ise minimum düzeyde etkisizleştirilmesidir.
İnsanın, hiçkimseye hizmet etmek ve köle olmak şeklinde bir hayat amacı yoktur. Hayatın amacı, insanın kendi varoluşunu gerçekleştirmesidir. Kişi için çok önceden üst otoriteler tarafından belirlenmiş bir hayat amacı ve anlamı olduğunu iddia etmek, aslında başından itibaren kişiye yaşamamayı dayatmak anlamına gelmektedir. Herhangi bir otoriteye, güce ve kurguya bağımlı olmak, onun isteklerine göre yaşamak şeklinde hayatın anlamı ve amacı olamaz. Dışarıda gerçekte olmayan hayali güçlere bağımlı olmayı dayatan her türlü değer, doktrin, kalıp ve kaynak sahtedir. Kişi, sadece kendi hayatının anlamını ve amacını oluşturmakla sorumludur ve özgürdür.