Çocuk eğilmemeli! Doğrulmalı!
Tarih boyunca siyasi otorite ve çocuk arasında nasıl bir ilişki kurulması gerektiği hep tartışılmıştır. Siyasi ve dini otoriteler, genellikle çocuğun ebeveynine bırakılmayacak kadar önemli bir nesne olduğundan hareket etmişler ve çocuğu kendilerine ait kılacak bir obje yapmak için her yolu denemişlerdir. Devlet çocuğu iyi vatandaş yapmaya çalışırken, dini otoriteler ise onu doğru inanç sahibi kılmaya çalışmışlardır. Çocuğa din ya da devlet adına yapılan dayatmalar ve müdahaleler, çocuğu ne tam olarak iyi vatandaş yapmış, ne de kamil manada inançlı biri yapmıştır. Çocuk, hayatına yapılan müdahaleler sonucunda hep kurban olmuştur. Belki o, devletin ya da dinin istediği insan olmayı belirli ölçülerde gerçekleştirmiş olabilir, ancak hiçbir zaman çocuk, kendisi olmamıştır. Sorun, devlet, din ya da başka diğer olgularla ilişkide çocuğun devletin ya da dinin istediği biçimde olması ya da olmaması değildir. Çocuğun devlet, din, millet, parti ya da diğer ideolojiler adına kendi olmasına izin verilmemesi, asli sorundur.
Çocuğun kendi olmasına izin verilmemesi, çocuğun daha kendisinin ne olup olmadığının farkına varmadan daha yaşken öldürülmesi demektir. Ece Ayhan, devletin okul yoluyla çocuğu nasıl kurbanlaştırdığını şöyle anlamaktadır: "Buraya bakın, burada, bu kara mermerin altında, Bir teneffüs yaşasaydı, Tabiattan tahtaya kalkacak bir çocuk gömülüdür. Devlet dersinde öldürülmüştür." Çocuk için devlet, millet, inanç ya da başka bir kolektif entiteye kurban edilmeden yani öldürülmeden kendi olması, bir var olma sorunu, bir ölüm-kalım sorunudur.
Devlet, din, millet, parti ve devrim gibi oluşumlar, hep devletin, dinin, milletin ya da devrimin çocuklarından bahsederler. Hiçbir zaman bu güçler, çocukları çocuklara ve ailelerine bırakmazlar. Her biri, çocukları bir kötülükten kurtardığını iddia eder, aslında her birisi çocuğu kendisine mahkum etmeye çalışır. Çocuğun kurtarıcılardan kurtarılması lazımdır.
Çocuğu kurtarma iddiasında olan devlet, din ve parti gibi kurtarıcılar, çocuğa hep şekillendirilmesi, disipline edilmesi, hizaya sokulması ve ehilleştirilmesi gereken objeler olarak bakmaktadırlar. Başka bir ifadeyle tehlikeli bir varlık olarak görülen çocuk 'yaş iken eğilmesi gereken bir ağaçtır.' Çocuğu daha yaşken eğmek ve ehilleştirmek için, şiddet, eğitim, kurallar, hiyerarşi ve disiplin dahil her şeyden yararlanılmıştır. Modern devletler, okulu ele geçirmeyi kendilerinin olmazsa olmazı kabul etmektedirler. Çocuğu ele geçirmenin, onu ailesinden kopartmanın ve modern devletin bir nesnesi haline getirmenin en sağlam yolunun okuldan geçtiğinin farkındadırlar. Modern devlet, devlet ve eğitimin birbirinden ayrılmasının çocuk ve devletin birbirinden ayrılması demek olduğunu çok iyi bilmektedir. Çocuğu kendisinden ayırmak istemeyen modern devlet anlayışı, devlet ve eğitimin birbirinden ayrılması gerektiği anlayışına da şiddetle karşı çıkmaktadır.