İnsan, sınırları olduğu kadar özgürdür!

Modern dünyanın insana sunduğu sınırsız özgürlük imajı, insanın doğası ile uyumlu değildir. İnsan, ihtiyaçları sonsuz olan ve hayatını tehdit eden sayısız faktörlere maruz kalan bir varlıktır. İnsanın bu iki önemli özelliği, insanı sınırlayan en temel etkenlerdendir. Bireysel psikoloji, aile psikolojisi ve sosyal psikoloji alanında yapılan çalışmalar insanların sınırlar oluşturup bu sınırlar dâhilinde yaşamlarına devam etmeleri gerektiğini göstermektedir. Sınır oluşturamamak pek çok soruna neden olmaktadır. Anormal psikoloji çalışmaları da sınırsızlığın birçok psikopatoloji ile ilişkili olduğunu göstermiştir. İyi haber şu ki: "Sınır oluşturma öğrenilebilir".

İnsan doğası gereği, sınırlar içerisinde yaşayan bir varlıktır. İnsanın gerek fiziksel-bedensel gerek psikolojik gerekse toplumsal yapısı, kurallar ve sınırlar temelinde yaşamasını zorlunlu kılmaktadır. Örneğin; insan, 100 tirilyon hücreden oluşan bir varlıktır. Herbir hücrenin yaşamını devam ettirmesi için oldukça fazla koşula ihtiyacı vardır. Bu koşullardan en önemlisi, hücreye besin maddesi ve oksijen sağlanması koşuludur. Hücresel enerjinin karşılanması ve hücresel faaliyetler için besin ve oksijen sağlanması zorunludur. Hücresel düzeyde varlık devam ederken tüm anılan işler bir sınır ve ölçü dâhilinde yürütülmektedir. Hatta hücrede sınırlar oluşturma konusunda görevli bir yapı da bulunmaktadır. Bu yapının adı hücre zarıdır. Hücre zarının sınır oluşturmadaki görevi çok yönlüdür. Öncelikle hücre zarı, oluşturulan sınır ile hücreyi dış ortamlardan korur. Hücre içerisinde yapılan maddeleri dışarı çıkarma ve hücre için gerekli maddeleri de içeri alma şeklinde üstlendiği sınır görevi ile hücresel varlığın devam etmesinde önemli aracılık işlevini yerine getirir. İnsan bedeni için zararlı maddelerin hücre içerisine girerek hücresel bütünlüğe zarar vermesini engelleme görevi de hücrenin sınır özelliğinin yansımasıdır. Organizmik yapmızın en küçük biriminde var olan bu sınır özelliği ondan daha büyük doku, organ ve sistem şeklindeki birimlerde de söz konusudur. Bu gerçeklik, insanın bir elden çıkan muhteşem bir tasarım ürünü olduğunun kanıtı olarak yansımaktadır; aksi takdirde sınırsızlık, karışıklık ve karşmaşa olması gerekmektedir. O halde insanın fizyolojik ya da bedensel gerçekliği, insanın sınır oluşturarak yaşamına devam etmesi gerektiğine işaret etmektedir.

İnsanın psikolojik yapısı da sınır oluşturmanın önemini göstermektedir. Örneğin bireysel psikoloji alanında ortaya konulan benlik, kimlik ve kişilik gibi psikolojik özellikler insanın sınırlarla yaşaması gerektiğinin önemli göstergelerindendir. Benlik psikolojisi açısından bakıldığında, benlik sınırlarının belirisizliği kişiyi nevortizme götürmektedir. Egonun sınır oluşturma işlevini yerine getirememesi, psikolojik bütünlüğün zarar görmesi anlamına gelmektedir. Benzer şekilde egonun, ide ve süper egoya koymuş olduğu sınırlar ile psikolojik süreklilik gerçekleşmektedir. Aksi takdirde idin sınırsızlığı bireyin psikopatoloji yaşamasına neden olmaktadır. Örneğin dürtü kontrol bozukluğu ve antisosyal kişilik bozukluğu gibi pek çok bozukluk idin sınırsızlığnını yansımasıdır. Benzer şekilde süperego da sınırsızlaşmaktadır. Bu noktada mükemmelliyetçi ve obsesif kişilik bozukluğu gibi bozukluklar süper egonun sınırsızlaşmasının, ego gücünün zayıflamasının sonucu olarak görülmektedir. Aile psikolojisi alanında yapılan çalışmalarda sınır oluşturmanın önemini belirtmektedir. Ailede esnek sınırlar olduğunda, aile sağlıklı bir şekilde işlevselliğini yerine getirmektedir. O halde sınırlar; fizyolojik ve psikolojik bütünlük ve süreklilik için hayati bir öneme sahiptir.

Sınır oluşturmak kolay gibi görünsede aslında bazı insanlar bu konuda oldukça zorlanmaktadırlar. İnsanların sınır oluşturmada zorlanmalarının pek çok nedeni vardır. Bunlardan birincisi; insanların kendilerini tanıyamamalarıdır. Kim ve ne olduğumuzu, neye katlanıp neye katlanamadığmızı belirlemeden sınır oluşturmak mümkün gözükmemektedir. İkinicisi, kendi haklarımızı bilmemektir. Duygularımızı ve düşüncelerimizi ifade etme hakkı, saygı duyulma ve önemsenme hakkı gibi temel haklarımızı bilmemek sınır oluşturmayı engellemektedir. Üçüncüsü, başkalarının ihtiyaçlarını ve duygularını öncelikli tutmaktır. Başkası üzerinden bir var oluş mümkün değildir. Herkes biriciktir ve herkesin ihtiyacı kendisine özgüdür. Herkesin ihtiyacı ve isteği kendisi için önemlidir. Bireyi bilen ve ona en iyi destek olacak kişi yine kendisidir. Dördüncüsü, sağlıklı sınır oluşturmayı öğrenememektir. Bazı bireylerin, sağlıklı sınır oluşturmayı gösterecek rol modelleri olmayabilir. Bu durumda bireyler, sağlıklı sınır oluşturmayı öğrenmezler. Beşincisi; dezorganize bir aile yapısında yaşamaktır. Bu tür ailelerde sınırlar ya çok katı ya da çok belirsizdir. Sağlıklı bir aile yapısı için sınırlar esnek bir şekilde mutlaka olmalıdır. Altınıcısı; ihmale, istismara ve redde maruz kalmak, bireylerin benlik sınırları oluşturmalarını engeller. Bu gibi deneyimler, bireylerin özsaygılarını zedeler ve bireyler kendilerini değersiz ve önemsiz bireyler olarak algılarlar. Bu algı da onların sınır oluşturmalarını engeller. Ancak; bazı bireyler, bu gibi durumlarda savunmacı bir şekilde kendilerine aşırı odaklanırlar. Bu bireylere narsist bireyler de denir. Bu bireylerin oluşturdukları sınırlar sadece kendilerini koruma amacını içerdiği ve savunmacı bir şekilde gerçekleştiği için patolojiktir. Bu bireylerin, gösterdikleri refleksif tepki kendini sevme değil kendini korumadır. Yedincisi, travmatik deneyimler yaşamaktır. Travmalar bireylerin süreklilik algılarını bozduğu için bireylerin sağlıklı sınır oluşturmalarını da engellerler. Sekizinicisi, psikopatolojik örüntüler sergilemektir. Antisosyal kişilik bozukluğu, bağımlı kişilik bozukluğu, mükemmeliyetçi kişilik bozukluğu, sınırda kişilik bozukluğu, narsistik kişilik bozukluğu, dürtü kontrolsüzlüğü gibi psikopatolojik örüntüler bireylerin sınır oluşturma ve oluşturulan sınırlar ile ilgili problemler yaşamalarına neden olurlar.

Sınır oluşturmanın içsel ve dışsal olmak üzere iki önemli boyutu vardır. Bunlardan en önemlisi içsel sınır oluşturmaktır. İçsel sınırlar, bireylerin kendileriyle nasıl etkileşimde buluncaklarına yardımcı olan sınırlardır. Güçlü iç sınırlar olmadan, dış sınırları oluşturmak güçtür. İnsanların sınır oluşturmada önceliği, içsel sınırlara vermeleri gerekir. Çünkü başkalarının ne yapacağının kontrolü bize değil onlara aittir. Biz, sadece alternatif sunabiliriz. Bu alternatifi kabul edecek ve uygulayacak kişi de biz değiliz. Ayrıca, insanlara nasıl yaşamaları gerektiğini söylemeye başlarsak, kendi sınırlarımızı aşmış oluruz. İnsanlar, bizden öneri ve yardım talebinde bulnabilirler bu başka bir şeydir. İnsanların, neleri yapmayı ve neleri yapmamayı seçmeleri ise bambaşka birşeydir. Bu noktada insanların özgür iradelerine saygı duymak gerekir.

İçsel sınırlar oluşturmayı engelleyen birtakım bariyerler vardır. Bunlardan birincisi, olumsuz düşüncelere sahip olmaktır. Düşünceler, sadece düşüncelerdir. Onları gerçekler olarak yorumlayabiliriz veya sadece düşünceler olarak görebiliriz. Onları "sadece düşünceler" olarak yorumlayarak onların geçerliliğini sorgulayabiliriz. Böylece, daha sağlıklı bir içsel sınır oluşturmuş oluruz. İkincisi, bireyin duygularını görmezden gelmesidir. Duyguları yok saymak yerine onları kabul etmek gerekir. Hissetmeye ve duygularımızın tüm yelpazesini belirli sınırlar dâhilinde deneyimlemeye izin vermemiz kendimizi tanımamıza ve kabul etmemize yardımcı olur. Üçüncüsü, kendimize eleştirel yaklaşmamızdır. Bizi zorlayan duygular yaşadığımızda, "ben bu duyguyu yaşamamalıyım" demek yerine "bu duygu beni zorluyor ancak şefkate layık biriyim" şeklinde düşünmek gerekir. Böylece içsel eleştiri, şefkatli kabule yol açar. Dördüncüsü, kişi içi farklılaşamamaktır. Kişi içi farklılaşamayan insanlar, duyguları ile düşüncelerini birbirinden ayırt edemezler ve duygusal tepki verirler. Kendimize zaman vermek ve sakinleşmek farklılaşmada önemli bir etkendir. Beşincisi, gerektiği zaman kendimize hayır dememektir. Zaman zaman kendimize de hayır dememiz gerekir. Zira dürtüsel bir şekilde verdiğimiz kararlar ve gösterdiğimiz davranışlar bize zarar verirler. Altıncısı, değerlerimizi bilmemektir. Bireylerin sınırlarını belirleyen en önemli etken sahip oldukları değerleridir. Bu noktada önceliklerimizi belirlememiz gerekir. Yedincisi, hata yapabilme hakkımızı kendimize vermemektir. İnsan, hata yapabilen bir varlıktır. Bu noktada insanın kendisini hataları ile de kabul etmesi gerekir. Sekizincisi, ihtiyaçlarımızı bilmemektir. Sınır belirleme, ihtiyaçlarımızla ve beklentilerimizle ilişki kurmakla alakalıdır. Bu nedenle ihtiyaçlarımızı ve beklentilerimizi bilmeden içsel sınır oluşturmak mümkün değildir.

Sınır oluşturmanın bir diğer boyutunu, dışsal sınırlar oluşturur. Dışsal, sınırlar başkaları ile kurduğumuz ilişkilerin sağlıklı olmasına katı sunlarlar. Ayrıca; dışsal sınırlar, dünya ile etkileşimimizi nasıl düzenlememiz gerektiğine yardımcı olan sınırlardır.