En uygun şekilde işlevde bulunmanın yolu: Kendimize bakmak!

İnsan, bu kâinatın göz bebeğidir. Pozitif Psikoterapi yaklaşımına göre, insan bu dünyaya sevme ve bilme olmak üzere iki önemli kapasite ile gelmektedir. Kişinin sahip olduğu bu kapasiteler, insanın ontolojik gerçekliğinin kendisine bakma üzerine kurulu olduğunun kanıtıdır. Zira ilahi dinler de bu anlayışı desteklemektedir. Yüce Yaratıcı, kâinatı yaratmada Allah ismini ön plana çıkartırken; bitikleri ve hayvanları yaratmada Rahman ismini; insanları yaratmada ise Rahim ismini yansıtmaktadır.Rahim ismi, insana gösterilen sevginin ve şefkatin en güzel bir şekilde yansımasıdır. Örneğin bu Rahim isminin yansıması ile ortalama bir yetişkin günde 20.000 kez bakıma maruz kalmaktadır. Çünkü akciğerlerine 20.000 kez oksijen girmektedir. O halde insanın kendisini sevmesi ve kendisine bakması; fizyolojik, ontolojik, psikolojik ve manevi açıdan bir zorunluluktur.

Kendini sevmenin ve kendine bakmanın sınırları oldukça geniştir. Ancak genel olarak kendine bakmayı ve kendini sevmeyi tanımlayabiliriz. Kendini sevme demek; bireyin kendisine karşı nezaketli olması, kendisine destek sunması, kendisini geliştirmesi, düşünceli bir şekilde hareket etmesi, kendisine karşı sabır göstermesi, kendisini yenilemesi, kendisine saygı göstermesi ve kendisinde tecelli eden olumlulukları takdir etmesi demektir. İnsanın kendisine bakması ise, kişisel iyiliğini korumaya ve artırmaya yönelik gerekli dikkati, özeni ve çabayı göstermesi demektir.

Kendine bakma, çok boyutludur. Kendine bakmanın birinci boyutunu, insanın bedensel gerçekliği oluşturmaktadır. Beden, bizim için verilmiş en önemli nimettir. Bu nimetin sağlıklı bir şekilde varlığını devam ettirmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, pek çok bedensel hastalığa yakalanma söz konusu olacaktır. Beden insanın evi gibidir. İnsan nasıl kendi evini düzenler, kendi evine bakarsa beden evine de bakmak durumundadır. Bedene bakmak adına pek çok düzenleme yapılabilir. Bunların başında sağlıklı beslenme gelmektedir. Sağlıklı beslenmek her besin öğesinden yeterince ve dengeli bir şekilde tüketmek demektir. Bununla birlikte, insan iskelet ve kaslarla müteşekkil hareket sistemine sahiptir. İnsanın doğası hareket etme üzerine kuruludur. Bu noktada, düzenli egzersiz yapmak bedene fiziksel açıdan bakmanın önemli bir öğesini oluşturmaktadır. Günde yarım saat yürüyüş yapmanın anti depresan etkisi oluşturduğunu modern psikoloji çalışmaları ortaya koymaktadır. Egzersiz yapmak, sağlığı korumanın ve geliştirmenin yanında sağlıklı yaşlanmanın da önemli bir koşuludur. Bedene bakım sunmanın bir yönünü de uyku oluşturmaktadır. Yeterli düzeyde uyku, gerek beden gerekse ruh sağlığı için çok önemlidir. Uyku esnasında bireylerin fizyolojik yapılarında tamir ve düzenlenme gerçekleşmektedir. Bir sonraki güne hazır olma açısından da uykunun kaliteli ve sağlıklı olması gerekir.

İnsanın kendisine bakmasının bir diğer yönünü, entelektüel bakım oluşturmaktadır. İnsanların, zihinlerini doyurmaları bedenlerini doyurmaları kadar önemlidir. Gelişim psikolojisi alanında gerçekleştirilen çalışmalar, insan bedeninde kullandıkça yaşlanmayan tek organın insan beyni olduğunu ortaya koymuştur. Bu noktada; "Beyni ya kullan ya da kaybet" ilke söz ortaya atılmıştır. İnsan, yeni bilgiler edinerek kendisi ve yaşam hakkında iç görü sahibi olur. Bu aynı zamanda deneyimlerin kalıca hale gelmesinin de önemli bir yoludur. Böylece, bilge insan olma yolculuğumuzu tamamlamış oluruz. Günümüzün koşulları da insanların yaşam boyu öğrenen varlıklar olmalarını zorunlu hale getirmektedir. Özellikle teknolojik alandaki hızlı gelişmelere uyum sağlamak için yaşam boyu öğrenmek gereklidir. Bu noktada ilk olarak devreye sokmamız gereken özelliğimiz, entelektüel merak içerisinde olmaktır. Bunun için fikirlerimizi ve düşüncelerimizi uyaran modeller seçebiliriz. Bu modeller, içinde bulunduğumuz zaman diliminde yaşayan insanlar arasından olabildikleri gibi geçmişte de yaşamış insanlar arasından da seçilebilirler. İkinci önemli bir yol olarak, kendimize yeni beceriler edinmeyi amaç olarak belirlemek olabilir. Yeni beceriler, bizi farklılaştıracaktır ve bizim bilgi düzeyimizi de artıracaktır.

İnsan duygusal bir varlıktır. İnsan, yaşam içerisinde olumlu ve olumsuz duyguları deneyimleyebilmektedir. İnsanların olumlu duyguları deneyimlemeleri, onların ruh sağlıkları ve gelişimleri için önemli bir kaynak olarak görülmektedir. Olumsuz duyguları düzenlemek ve olumsuz duyguların oluşturduğu baskı ile başa çıkmak da bir diğer önemli yönümüzdür. O halde insan yaşamına devam ederken olumlu duyguları artırma ve olumsuz duyguları düzenleme görevi ile baş başa kalmaktadır. İşte insanın bu noktada göstermiş olduğu çabaları kendisine karşı duygusal bakım sunması anlamına gelmektedir. Bunun için öğrenmemiz gereken pek çok konu vardır. Bu konulardan biri, duygu düzenleme becerileridir. Duygu düzenleme becerilerini bilip uygulamak, ruhsal ve bedensel sağlımızı korur. İkinci olarak, duygusal zekâmızı geliştirmektir. Duygusal zekâ öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir özellik olarak değerlendirilmektedir. Üçüncü olarak da olumlu duygular ortaya çıkaracak mutluluğu artırma stratejilerini kullanmaktır. Eryılmaz'ın çalışmalarına göre insanlar; çevreye pozitif tepki vererek, çevreden pozitif tepkiler alarak, mental kontrol yaparak, dini inancın gereğini yerine getirerek, isteklerini doyurarak, bedenlerini dinlendirerek ve doğrudan mutluluğa yönelik davranışlar sergileyerek olumlu duygularını artırma çabası içerisinde olmaktadırlar.

İnsanın kendine bakmasının bir diğer alanı ilişki alanıdır. İnsanın öncelikle kendisi ile ilişkisi sağlıklı olmalıdır. Bunun yolu geçmişini, ailesini, yaşadıklarını kabul edip kendisini ve başkalarını affetmesidir. Tabii ki de travmalarımız, ihmal edilmişliğimiz ve istismar yaşamışlığımız var ise kabul ve affet etmek çok zorlu bir süreç olacaktır. Buradaki affetmeden kasıt, geçmişin ve deneyimlerin olumsuz yüklerinden kurtulmaktadır. Karşımızdaki kişiyi rahatlatmak değil kendimizi rahatlatmaktır. Zira geçmiş zaten geçmiştir. Geçişme takılıp kalmak bizi iki kere kaybeden yapar.

İnsan sonsuz ihtiyaç sahibi ve varlığını tehdit eden sayısız etkenlere maruz kalan bir varlık olduğu için diğer insanlarla ilişki kurmak zorundadır. Böylece güven, ait olma, sevgi ve saygı gibi pek çok ihtiyacını doyurur. Aynı zamanda başkalarına zorlandığımız konularda sorular sormak, onlardan destek alarak ve onlara destek vererek yaşantımıza devam etmek isteriz. O halde diğerleri ile olan ilişkiye, bakım da önemlidir. Bunun için yapmamız gereken ilk şey etkileşimde kararlı olmalıyız. İnsanlarla iletişime geçmek ve bunu devam ettirmek gerekir. İkincisi olarak, etkileşimde tutarlı olmalıyız. Etkileşimlerimizin yönü olumlu olmalıdır. Üçüncüsü, alıp-verme arasında denge oluşturmalıyız. Etkileşimler her zaman pozitif devam etmez. İlişkilerde insanlar sürekli hesap tutmaktadırlar. Çatışmalar yaşandığında ilişki faturaları hemen ortaya çıkmaktadır. Bu noktada mağdur eden ve mağduriyet yaşayan olmamak için alıp-vermede dengeyi yakalamak gerekir. Dördüncüsü, elbette ki ilişkilerde çatışmalar da yaşanabilir. Bu gibi durumlarda kendimizin ve diğerlerinin kazandığı kazan-kazan çatışma çözme yöntemini uygulamaya koymalıyız.

İnsanın kendisine bakmasının bir diğer alanı, başarı ya da iş alanıdır. Freud, ruh sağlığı yerinde olan insanı, seven ve çalışan insan olarak değerlendirmektedir. Yaşamımızın neredeyse üçte birini çalışma hayatında geçirmekteyiz. Bu doğrultuda, işimiz bizim hem kendi varlığımızı ortaya koymanın önemli bir yoludur hem de üretim gerçekleştirdiğimiz bir alandır. Yaptığımız işten memnun olmamız ve iş yerinde mutlu olmamız önemli bir gerçekliktir.