Rahmeti paylaştırmak kimin haddine

İnsan, ne garip bir varlık…

Kendi küçük dünyasında kurduğu daracık hükümranlık alanında, sanki bütün rızkın anahtarı elindeymiş gibi davranıyor. Makamı varsa güç sanıyor, parası varsa değer… Biraz yetki verince kendini "dağıtan", biraz imkân verince kendini "veren" zannediyor. Oysa Kur'an'ın sarsıcı hitabı bu kibri tek bir âyetle tuz buz ediyor:

"Rabbinin rahmetini paylaştırmak onlara mı düşmüş Dünya hayatında onların geçimliklerini biz paylaştırdık…"

İşte mesele bu!

İnsanın en büyük yanılgısı, kısacık ömründe Allah'ın takdir ettiği payı kendisinin dağıttığını sanmasıdır. Oysa rızkı takdir eden de, kapıları açan da, kapatan da yalnızca O'dur. Bizim sandığımız patronluk, aslında sadece imtihandır. Bizim "benim sayemde çalışıyorlar" zannı, aslında Allah'ın kurduğu düzenin küçük bir halkasından ibarettir. Çünkü:

"Gerçek üstünlük takvadadır."

Birinin bilgisi, diğerinin emeği, birinin malı, diğerinin duası…

Birinin yönetmesi, diğerinin çalışması…

Hepsi geçici, hepsi imtihanın gereği. Ne üstünlük kalıcıdır ne de eksiklik bir eksikliktir. Çünkü Allah katında asıl değer, makamda değil; takvada, yani Allah'a karşı duyulan derin sorumluluk bilincindedir.

Ama insan biriktirdikçe aldanıyor.

Kasası doldukça kalbi boşalıyor.

Makam yükseldikçe vicdan alçalıyor.

Hâlbuki âyet uyarıyor: "Rabbinin rahmeti, onların biriktirdiklerinden daha hayırlıdır."

Peki biz ne biriktiriyoruz

Altın mı, unvan mı, övgü mü

Yoksa kıyamet günü tartıya konulanlardan mı: Rahmet, merhamet, adalet, tevazu..

Bugün toplumda en büyük yaralarımızdan biri tam da bu noktada…