Münafıkların Namazı

"Onlar namaza kalktıklarında üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az hatıra getirirler."

Nisa Suresi'nin bu ayeti, sadece bir davranışı değil, bir kalp hastalığını, bir ruh çürümesini anlatıyor: Münafıkların namazını…

Münafığın namazı, bedeni kıbleye dönerken kalbin dünyanın kirine bulaşmış hâlidir.

Ayağa kalkar ama gönlü kalkmaz.

Secdeye varır ama ruhu secde etmez.

Namazdadır ama Allah yokmuş gibi kılar.

Çünkü münafığın namazı üşengeçtir.

Rabbine koşması gerekirken adımlarını sürüyerek çıkar yola.

Sonra da insanlara görünmek ister; "ben de varım" demek için saf tutar.

Bir bakarsın rükûdadır ama dikkati çevresinde…

Bir bakarsın secdedir ama zihni dünyalık hesaplarla dolu…

Allah ise bu çarpıcı ayetin sonunda münafığın en büyük hastalığını açıklar:

"Allah'ı da pek az hatırlarlar."

Asıl felaket de budur işte.

Namaza durur ama kalbi durmaz.

Dili "Allahu ekber" der ama kalbi "ben" der.

Gösteriş için eğilir, insanlar görsün diye kalkar.

Ruhunda Allah'ın adı bir gölge gibi bile dolaşmaz.

Oysa müminin namazı başkadır:

Kimsenin görmediği yerde bile aynı titizlikle kılar.

Çünkü bilir ki namaz insanlara değil, Rabbine arz edilen bir kulduruluş beyanıdır.

Resûlullah (sav) münafıkların en çok ikindi ve yatsıda zor kalktığını söylerken aslında şunu öğretiyordu:

Gerçek kimlik, kimsenin görmediği yerde belli olur.